Geçen hafta, sabah erkenden çıktığım yürüyüşte, mahallenin en yaşlı çınarının altında durdum. Kim bilir kaç neslin gölgesinde dinlendiği, kaç aşka şahitlik ettiği, kaç çocuğun ilk adımlarını izlediği bu ağaç, belki de şehrin en zengin hafızasına sahip. Dallarında kurulan kuş yuvaları, gövdesine kazınmış tarihler ve isimler, her biri ayrı bir hikayenin izlerini taşıyor.
Köşedeki eski bakkal amca, otuz yıldır aynı dükkanda. Süpermarketler açıldı, alışveriş merkezleri yükseldi, ama o hala orada, mahallenin veresiye defterini tutmaya, çocuklara şeker vermeye, yalnız yaşayan teyzelerin hal hatırını sormaya devam ediyor. O da sokakların sessiz tanıklarından biri değil mi?
Peki ya o eski apartmanlar? Cepheleri yıpranmış, boyaları dökülmüş olabilir, ama her biri nice yaşanmışlıklara ev sahipliği yapmış. Pencerelerinden kim bilir kaç bayram sabahı şeker toplamaya çıkan çocukların sesleri yükseldi, kaç düğün konvoyu geçti önlerinden, kaç cenaze töreni gördüler. Her bir balkon demiri, her bir merdiven basamağı, farklı hayat hikayelerinin şahidi.
Parkta tek başına oturan emekli öğretmen, her gün aynı saatte, aynı banka oturup gelip geçeni izliyor. Eskiden öğrencisi olan, şimdi kendi çocuklarını okula götüren velileri görünce gözleri doluyor. Zaman nasıl da hızlı geçiyor, değil mi? O bank da, üzerinde oturan öğretmen de sokağın sessiz tanıkları.
Mahalle kedileri… Her birinin kendi bölgesi, kendi rutini var. Apartman girişlerinde bekleyen, market önünde uyuklayan, çöp konteynerlerini “denetleyen” bu sevimli dostlarımız, belki de şehrin en dikkatli gözlemcileri. Kim evden erken çıkar, kim geç gelir, hangi kasap daha cömert, hangi teyze mama bırakır, hepsini bilirler.
Durak bekçisi otobüs şoförü, her gün yüzlerce insanın hayatına kısacık da olsa dokunuyor. Okula yetişmeye çalışan öğrenciler, işe koşturan memurlar, hastaneye giden yaşlılar… Her birinin telaşına, sevincine, yorgunluğuna şahit oluyor. Bir nevi şehrin nabzını tutuyor.
Sokak sanatçıları… Köşe başlarında müzik yapan, duvarlara grafiti çizen, kaldırımlara tebeşirle resim yapan bu insanlar, şehre renk katıyor. Onların eserleri de sokakların sessiz tanıkları arasında yerini alıyor.
Ya o tarihi çeşmeler? Artık çoğu akmasa da, bir zamanlar mahallenin buluşma noktasıydı. Kadınlar çamaşır yıkar, çocuklar su içer, yoldan geçen hayvanlar serinlerdi. Şimdi birer tarihi eser olarak duruyorlar, geçmişin izlerini taşıyarak.
Sevgili okuyucularım, belki de şehir hayatının koşturmacasında unuttuğumuz en önemli şey, etrafımızdaki bu sessiz tanıkların varlığı. Her biri, modern zamanların hızına direnen, geçmişle bugün arasında köprü kuran, şehrin gerçek sahipleri.
Yarın sabah evden çıktığınızda, biraz daha dikkatli bakın etrafınıza. O eski apartmanın girişindeki mermer basamaklara, parkta tek başına oturan amcaya, köşedeki kediye, durakta bekleyen şoföre… Her birinin bir hikayesi var anlatacak, yeter ki durup dinlemeyi bilelim.
Şehirler sadece binalardan, caddelerden ibaret değil. Onlar, içinde yaşayan ve yaşanmış her şeyin toplamı. Bu sessiz tanıklar olmasa, şehirlerimiz ruhsuz beton yığınlarından öteye gidemezdi.
Sizleri de kendi mahallenizin, sokağınızın sessiz tanıklarını keşfetmeye davet ediyorum. Kim bilir, belki de en güzel hikayeleri onlardan dinleyeceksiniz.
Gelecek yazıda görüşmek üzere, sevgi ve saygılarımla.
YORUMLAR