Kısacık ömürlerimizi hep erteleyerek geçiriyoruz.. Peki nereden geliyor bizlere bu özgüven? Yani yarına çıkacağımız bile belli değilken, ilerisi için neden bu kadar plan yaparak geçiriyoruz ömrümüzü?

Küçüklükten bu yana hep ağızda aynı laflar dolaşıyor. “Hele bir okul bitsin de, iş bulalım da, evlenelim de, çocuk büyüsün de… emekli olalım da…” diye uzayıp gidiyor bu muhabbet.

Her canlının bir gün ölümü tadacağını bildiğimiz halde, hayatımızı vadeli bir şekilde sürdürmeye devam ediyoruz. Belki de bir şeyleri ertelememizin sebebi yarın sabah uyanacak olduğumuza kendimizi ikna etmek için bulduğumuz hileli bir yöntem.

Farkında mısınız? Neredeyse aklınıza gelebilecek her şeyi erteleyerek yaşıyoruz. Yalnızca somut şeylere odaklanmayın. Gün geliyor duygularımızı bile erteliyoruz. Çok sevdiğimiz değer verdiğimiz bir insanla aramız bozulduğunda nasıl içimiz içimizi yer değil mi? Zamanı gelecek bir gün elbet düzelecek aramız diye bekler dururuz. Neden peki en kısa zamanda o adımı atmayı biz denemiyoruz? Her şey için bir gün çok geç olacağının ne zaman farkına varacağız?

Dünü geçtik biliyoruz, bugünü yaşıyoruz ama bitirebileceğimizden temennimiz yok, yarın ise uyanabileceğimiz ne malum? Duygularınızı, hayallerinizi, hayatta aklınıza gelebilecek ne varsa ertelemekten vazgeçin!

Kıran kırana hayatın zamanıyla yarışıyoruz. Gitmemiz an meselesi. Ölmeyecek gibi yaşayıp, bir de bundan gurur duyuyoruz. Bir bakmışsınız bir anda her şey bitivermiş. Malı, mülkü, sevdiklerimizi geride bırakıp göçüp gitmişiz. Şunu aklınızdan çıkarmayın ki, gidişimiz an meselesi. Üç günlük dünya sonuçta..

Her an gideceğinizi düşünün ve vakit kaybetmeden kıymet bilin. İçinizdeki hırsı öfkeyi, gururu bir kenara bırakın. Hala çok şey kaybetmeden sevdiklerinizle iyi anlar biriktirin. Unutmayın; GİDİŞİMİZ AN MESELESİ…