1923’te Cumhuriyet ilan edildiği günden beri eğitim milli meselemiz olagelmiştir. Başöğretmenimiz Atatürk bizzat kendileri önder olmuş ve çok kısa sürede önemli bir yol alınmıştır.
Daha sonraki yıllarda da hükümetler imkanlar ölçüsünde yatırımlar yaparak eğitimi toplumun bütün kesimlerine yaymaya çalışmışlardır. Yapılan bütün çalışmalar neticesinde okuma yazma oranımız yüzde yüzlere ulaşmıştır. Bu durum; Türk tarihinde ilk defa gerçekleşmiştir ve gelecekle ilgili beni ümitlendirmektedir.
Şimdiden sonra yapmamız gereken eğitimdeki eksik yönlerimizi tamamlamak ve kaliteyi arttırmak olmalıdır. Peki, istediğimiz kaliteyi neden yakalayamadık diye soracak olursak. Bunun birçok sebebini bulabiliriz ve hepsi de geçerli sebeplerdir.
Öğrenciliğimi de sayarsak elli yıldır eğitimin içinde öğrenci, öğretmen ve kısa süreli idareci olarak bulundum. Her hükümet değişiminde hatta bakan değişiminde kökten birçok uygulamaların değiştirildiği, sistem içerisinde çözümlerin arandığı durumlara şahit oldum. Adeta yapboz tahtasına dönen sistem, her seferinde yeni sorunlara yol açarak içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Sayın Ziya Selçuk bakan olunca yine değişiklikler olacak beklentisi oluştu. Nitekim son günlerde yapılan açıklamalarda birçok şeyin değişeceği açıklandı. Ara tatil sayısı üçe çıkarılıyor. Ders sayılarında önemli ölçüde azaltmalar yapılacak vs. Bunun dışında bazı zihniyet değişiklikleri olacağı yönünde de açıklamalar var.
Bütün bu açıklamalar iyi güzel de uygulamanın nasıl sonuçlanacağı önemli. Bundan önce açıklanan programlar gibi sonucun fiyasko olması hiç istemediğimiz bir şey. İnşallah sonuç alınıncaya kadar sayın bakan işin başında olmaya devam eder ve bakanlık çalışanları olayı sahiplenir.
Çünkü; gelecekte var olmak istiyorsak, gelişmiş ülkelerle rekabete girmek istiyorsak değişimi sağlamak zorundayız. Yapılan öngörülere göre; ilkokulda okuyan çocukların yüzde altmışı gelecekte, şu anda olmayan mesleklerde çalışacakmış. Bu ne demek? 15-20 yıl sonra bambaşka bir dünya, düşünce yapısı, değerler sistemi, ahlaki yapı olacak. Devletler, ticaret, eğitim, hukuk velhasıl her şey değişecek.
Peki, biz bu değişen dünyaya nasıl bireyler yetiştirmek istiyoruz. Meselenin özü bu aslında. Bütün bu uğraşların sonunda çağa ayak uyduran, soran sorgulayan, iletişim becerilerine sahip, öğrenmeyi öğrenmiş, ekip çalışması yapabilen, proje üreten ve gerçekleştiren, özgüvenli bireyler ortaya çıkarsa sorun yok. Aksi halde ise sömürü düzeninin çarkları arasında parçalanıp gitme tehlikesi ortaya çıkacaktır.
1923’te Cumhuriyet ilan edildiği günden beri eğitim milli meselemiz olagelmiştir. Başöğretmenimiz Atatürk bizzat kendileri önder olmuş ve çok kısa sürede önemli bir yol alınmıştır.
Daha sonraki yıllarda da hükümetler imkanlar ölçüsünde yatırımlar yaparak eğitimi toplumun bütün kesimlerine yaymaya çalışmışlardır. Yapılan bütün çalışmalar neticesinde okuma yazma oranımız yüzde yüzlere ulaşmıştır. Bu durum; Türk tarihinde ilk defa gerçekleşmiştir ve gelecekle ilgili beni ümitlendirmektedir.
Şimdiden sonra yapmamız gereken eğitimdeki eksik yönlerimizi tamamlamak ve kaliteyi arttırmak olmalıdır. Peki, istediğimiz kaliteyi neden yakalayamadık diye soracak olursak. Bunun birçok sebebini bulabiliriz ve hepsi de geçerli sebeplerdir.
Öğrenciliğimi de sayarsak elli yıldır eğitimin içinde öğrenci, öğretmen ve kısa süreli idareci olarak bulundum. Her hükümet değişiminde hatta bakan değişiminde kökten birçok uygulamaların değiştirildiği, sistem içerisinde çözümlerin arandığı durumlara şahit oldum. Adeta yapboz tahtasına dönen sistem, her seferinde yeni sorunlara yol açarak içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Sayın Ziya Selçuk bakan olunca yine değişiklikler olacak beklentisi oluştu. Nitekim son günlerde yapılan açıklamalarda birçok şeyin değişeceği açıklandı. Ara tatil sayısı üçe çıkarılıyor. Ders sayılarında önemli ölçüde azaltmalar yapılacak vs. Bunun dışında bazı zihniyet değişiklikleri olacağı yönünde de açıklamalar var.
Bütün bu açıklamalar iyi güzel de uygulamanın nasıl sonuçlanacağı önemli. Bundan önce açıklanan programlar gibi sonucun fiyasko olması hiç istemediğimiz bir şey. İnşallah sonuç alınıncaya kadar sayın bakan işin başında olmaya devam eder ve bakanlık çalışanları olayı sahiplenir.
Çünkü; gelecekte var olmak istiyorsak, gelişmiş ülkelerle rekabete girmek istiyorsak değişimi sağlamak zorundayız. Yapılan öngörülere göre; ilkokulda okuyan çocukların yüzde altmışı gelecekte, şu anda olmayan mesleklerde çalışacakmış. Bu ne demek? 15-20 yıl sonra bambaşka bir dünya, düşünce yapısı, değerler sistemi, ahlaki yapı olacak. Devletler, ticaret, eğitim, hukuk velhasıl her şey değişecek.
Peki, biz bu değişen dünyaya nasıl bireyler yetiştirmek istiyoruz. Meselenin özü bu aslında. Bütün bu uğraşların sonunda çağa ayak uyduran, soran sorgulayan, iletişim becerilerine sahip, öğrenmeyi öğrenmiş, ekip çalışması yapabilen, proje üreten ve gerçekleştiren, özgüvenli bireyler ortaya çıkarsa sorun yok. Aksi halde ise sömürü düzeninin çarkları arasında parçalanıp gitme tehlikesi ortaya çıkacaktır.
YORUMLAR