TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Temsilci Yardımcısı Aysun Aykan, Kanal İstanbul Projesi’nin depremselliğe etkisini değerlendirdi.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Temsilci Yardımcısı Aysun Aykan, Kanal İstanbul Projesi’nin depremselliğe etkisini değerlendirdi.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Temsilci Yardımcısı Aysun Aykan Kanal İstanbul Projesi’nin birçok boyutu olduğunu ifade ederek, ‘Sosyolojik, jeolojik, depremsellik, güvenlik gibi boyutları var. Sadece bir tek açıdan değerlendirmek doğru olmaz’ dedi. Aykan, ‘Depremsellik anlamında Kanal İstanbul depremi tetiklemez. ’Kanal yapıldı’ diye deprem olmaz. Kazılacak derinlik ve buraya dolacak su miktarı depremi tetiklemez. Çünkü deprem yerin yaklaşık 7-20 kilometre altında meydana geliyor. Açılacak kanalın derinliğinin yaklaşık 21 metre civarında olduğu söyleniyor. Dolayısıyla açılacak olan kanalın depremi tetiklemesi mümkün değil’ dedi.
‘Marmara fayının orta kolu çok uzun zaman süren sessizliğini bozdu’
Aykan, 26 Eylül ve 11 Ocak’taki depremler ile Marmara fayının orta kolunun çok uzun zaman süren sessizliğini bozduğuna dikkati çekerek, ‘Marmara Denizi’ndeki son depremler bize, Marmara Denizi’nin deprem açısından aktif olduğunu, diri olduğunu, deprem üretme potansiyelinin olduğunu bir kez daha göstermiştir. Ulusal ve uluslararası yapılmış bilimsel çalışmalar, bu bölgede 7’nin üzerinde büyüklüğe çıkabilecek bir depremin olacağını göstermektedir. 26 Eylül ve 11 Ocak’taki Marmara Denizi içerisinde Silivri açıklarında meydana gelen deprem, Kuzey Anadolu fayının Marmara Denizi içine giren Marmara fayında olmuştur. Bu depremler farklıdır ve bu depremlerle dikkati çeken durum ise hiç hareket etmeyen, Silivri açıklarından geçen Marmara fayının orta kolunun, çok uzun zaman süren sessizliğini 26 Eylül ve 11 Ocak’taki depremlerle bozmasıdır. Bu deprem, belki kırığın harekete geçtiğini, kırık sürecinin başlamış olabileceğini gösteriyor. Bu deprem uzun süre sessiz kalan faydaki gerilimi arttırdı. Bu yüzden de beklediğimiz büyük depremin biraz daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar depremin ne zaman olacağını tam net olarak bilemesek de, yapılan bilimsel çalışmalara göre 7 ve üzeri büyüklükteki büyük bir deprem ile, Marmara Denizi’ne kıyısı olan tüm şehirler; İstanbul, Balıkesir, Yalova, Bursa, Kocaeli, Çanakkale ve Tekirdağ ağır bir şekilde etkileneceği bilinmelidir’ dedi.
Aykan, 1766 yılında Marmara Denizi’nde meydana gelen depremin, Avusturya’dan, İtalya’ya kadar geniş bir coğrafyada hissedilmiş olduğuna ve tüm Marmara Bölgesinde tahribata yol açtığına dikkat çekti. Aykan, ‘Dünya’nın ve Türkiye’nin en önemli aktif faylarından biri olan Kuzey Anadolu fayının, Marmara Denizi içerisinden geçen Marmara fayı üzerinde en son büyük deprem 1766 tarihinde meydana gelmiştir ve bu depremden 257 yıl önce 1509 yılında ’küçük kıyamet’ dediğimiz büyük bir deprem olmuştur.1766 yılından beri 254 yıldır bu fay hattında büyük bir deprem meydana gelmemiştir’ dedi.
‘Kıyı ilçeler kadar kalitesiz yapılar da etkilenecek’
Açıklamalarına devam eden Aykan, ‘Marmara Denizi’nin içinde olacak depremi İstanbul depremi diye adlandırıyorlar fakat bu söylem kamuoyunda yanlış algılanmasına da neden oldu. Bu depremden sadece İstanbul etkilenecekmiş gibi yanlış algılama da oluşmuştu. Bu depremden Marmara Denizi’ne kıyısı olan tüm şehirlerin ağır bir şekilde etkileneceği bilinmelidir. Bu yüzden de Marmara depremi dememiz daha doğru olur. Bu sadece İstanbul’u, Balıkesir’i etkilemez. Marmara Denizi içerisinde beklenen ve bilimsel çalışmalara göre 7 ve üzeri büyüklükte deprem, öncelikle Marmara Denizi’ne kıyısı olan ve fay hattına en yakın olan ilçeleri önemli derecede sarsacak ve hasarlara neden olacaktır. Fakat, kıyıdan uzak olmak depremden uzak olmak anlamına gelmiyor; mühendislik hizmeti almamış binalarda ve zemin özelliklerine bağlı olarak, depremin tahribat gücü artmakta olup, mesafe uzak da olsa bu kalitesiz binaların yıkılabileceğini unutmamamız gerekir. 26 Eylül ve 11 Ocak’taki Silivri açıklarında meydana gelen depremler, vakit geçirmeden gerekli önlemleri almamız gerektiğini bir kez daha söylemektedir. Aslında bu depremler bizim eksiklerimizi görmemiz ve tamamlamamız için bir fırsattır. Okul, hastane, konut gibi yapılarda hasara neden olan 5.8 büyüklüğündeki orta büyüklükteki deprem bize; depreme dayanıksız yapı stokunun, süratli bir şekilde depreme dayanıklı hale getirmemiz gerektiğini ve bu depremde gördüğümüz eksikleri; trafik kilitlendi, telefonlar çalışmadı, ulaşım ve iletişim gibi eksikliklerin çok önemli problemlere sebep olacağını düşünmemizi gösterdi. Bu yüzden gerekli önlemleri şimdiden planlamamız gerekiyor. Marmara Denizi’nde meydana gelen son depremler ile birlikte, Türkiye’deki yapı stokunun depreme dayanıklı olup olmadığı tekrar gündeme geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının verilerine göre; Türkiye’de 20 milyon konut olduğu ve 6-7 milyonunun deprem açısından riskli olduğu belirtiliyor. Depreme dayanıksız konutların bir an önce depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekiyor. Bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından çalışmalar yapılmaktadır. Umarım bu çalışmalar Türkiye’nin bütün illerini kapsayacak şekilde tamamlanır’ diye konuştu.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Temsilci Yardımcısı Aysun Aykan, Kanal İstanbul Projesi’nin depremselliğe etkisini değerlendirdi.
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Temsilci Yardımcısı Aysun Aykan Kanal İstanbul Projesi’nin birçok boyutu olduğunu ifade ederek, ‘Sosyolojik, jeolojik, depremsellik, güvenlik gibi boyutları var. Sadece bir tek açıdan değerlendirmek doğru olmaz’ dedi. Aykan, ‘Depremsellik anlamında Kanal İstanbul depremi tetiklemez. ’Kanal yapıldı’ diye deprem olmaz. Kazılacak derinlik ve buraya dolacak su miktarı depremi tetiklemez. Çünkü deprem yerin yaklaşık 7-20 kilometre altında meydana geliyor. Açılacak kanalın derinliğinin yaklaşık 21 metre civarında olduğu söyleniyor. Dolayısıyla açılacak olan kanalın depremi tetiklemesi mümkün değil’ dedi.
‘Marmara fayının orta kolu çok uzun zaman süren sessizliğini bozdu’
Aykan, 26 Eylül ve 11 Ocak’taki depremler ile Marmara fayının orta kolunun çok uzun zaman süren sessizliğini bozduğuna dikkati çekerek, ‘Marmara Denizi’ndeki son depremler bize, Marmara Denizi’nin deprem açısından aktif olduğunu, diri olduğunu, deprem üretme potansiyelinin olduğunu bir kez daha göstermiştir. Ulusal ve uluslararası yapılmış bilimsel çalışmalar, bu bölgede 7’nin üzerinde büyüklüğe çıkabilecek bir depremin olacağını göstermektedir. 26 Eylül ve 11 Ocak’taki Marmara Denizi içerisinde Silivri açıklarında meydana gelen deprem, Kuzey Anadolu fayının Marmara Denizi içine giren Marmara fayında olmuştur. Bu depremler farklıdır ve bu depremlerle dikkati çeken durum ise hiç hareket etmeyen, Silivri açıklarından geçen Marmara fayının orta kolunun, çok uzun zaman süren sessizliğini 26 Eylül ve 11 Ocak’taki depremlerle bozmasıdır. Bu deprem, belki kırığın harekete geçtiğini, kırık sürecinin başlamış olabileceğini gösteriyor. Bu deprem uzun süre sessiz kalan faydaki gerilimi arttırdı. Bu yüzden de beklediğimiz büyük depremin biraz daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar depremin ne zaman olacağını tam net olarak bilemesek de, yapılan bilimsel çalışmalara göre 7 ve üzeri büyüklükteki büyük bir deprem ile, Marmara Denizi’ne kıyısı olan tüm şehirler; İstanbul, Balıkesir, Yalova, Bursa, Kocaeli, Çanakkale ve Tekirdağ ağır bir şekilde etkileneceği bilinmelidir’ dedi.
Aykan, 1766 yılında Marmara Denizi’nde meydana gelen depremin, Avusturya’dan, İtalya’ya kadar geniş bir coğrafyada hissedilmiş olduğuna ve tüm Marmara Bölgesinde tahribata yol açtığına dikkat çekti. Aykan, ‘Dünya’nın ve Türkiye’nin en önemli aktif faylarından biri olan Kuzey Anadolu fayının, Marmara Denizi içerisinden geçen Marmara fayı üzerinde en son büyük deprem 1766 tarihinde meydana gelmiştir ve bu depremden 257 yıl önce 1509 yılında ’küçük kıyamet’ dediğimiz büyük bir deprem olmuştur.1766 yılından beri 254 yıldır bu fay hattında büyük bir deprem meydana gelmemiştir’ dedi.
‘Kıyı ilçeler kadar kalitesiz yapılar da etkilenecek’
Açıklamalarına devam eden Aykan, ‘Marmara Denizi’nin içinde olacak depremi İstanbul depremi diye adlandırıyorlar fakat bu söylem kamuoyunda yanlış algılanmasına da neden oldu. Bu depremden sadece İstanbul etkilenecekmiş gibi yanlış algılama da oluşmuştu. Bu depremden Marmara Denizi’ne kıyısı olan tüm şehirlerin ağır bir şekilde etkileneceği bilinmelidir. Bu yüzden de Marmara depremi dememiz daha doğru olur. Bu sadece İstanbul’u, Balıkesir’i etkilemez. Marmara Denizi içerisinde beklenen ve bilimsel çalışmalara göre 7 ve üzeri büyüklükte deprem, öncelikle Marmara Denizi’ne kıyısı olan ve fay hattına en yakın olan ilçeleri önemli derecede sarsacak ve hasarlara neden olacaktır. Fakat, kıyıdan uzak olmak depremden uzak olmak anlamına gelmiyor; mühendislik hizmeti almamış binalarda ve zemin özelliklerine bağlı olarak, depremin tahribat gücü artmakta olup, mesafe uzak da olsa bu kalitesiz binaların yıkılabileceğini unutmamamız gerekir. 26 Eylül ve 11 Ocak’taki Silivri açıklarında meydana gelen depremler, vakit geçirmeden gerekli önlemleri almamız gerektiğini bir kez daha söylemektedir. Aslında bu depremler bizim eksiklerimizi görmemiz ve tamamlamamız için bir fırsattır. Okul, hastane, konut gibi yapılarda hasara neden olan 5.8 büyüklüğündeki orta büyüklükteki deprem bize; depreme dayanıksız yapı stokunun, süratli bir şekilde depreme dayanıklı hale getirmemiz gerektiğini ve bu depremde gördüğümüz eksikleri; trafik kilitlendi, telefonlar çalışmadı, ulaşım ve iletişim gibi eksikliklerin çok önemli problemlere sebep olacağını düşünmemizi gösterdi. Bu yüzden gerekli önlemleri şimdiden planlamamız gerekiyor. Marmara Denizi’nde meydana gelen son depremler ile birlikte, Türkiye’deki yapı stokunun depreme dayanıklı olup olmadığı tekrar gündeme geldi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının verilerine göre; Türkiye’de 20 milyon konut olduğu ve 6-7 milyonunun deprem açısından riskli olduğu belirtiliyor. Depreme dayanıksız konutların bir an önce depreme dayanıklı hale getirilmesi gerekiyor. Bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından çalışmalar yapılmaktadır. Umarım bu çalışmalar Türkiye’nin bütün illerini kapsayacak şekilde tamamlanır’ diye konuştu.