Reflü hastalarının yemek borusu kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğuna vurgu yapan Gastroenteroloji Uzmanı Uz.

Reflü hastalarının yemek borusu kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğuna vurgu yapan Gastroenteroloji Uzmanı Uz. Dr. Fatih Yüksel Işıksal, çiğ sarımsak, çiğ soğan, mercimek, baharat ve yağda kızartılmış yiyeceklerden uzak durulmasını önerdi.
Özel OFM Antalya Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Uz. Dr. Fatih Yüksel Işıksal, kronik gastrit ve reflü hastalığının tanı ve tedavisine ilişkin önemli bilgiler verdi. Reflü hastalarının yemek borusu kanserine yakalanma riskinin yüksek olduğuna vurgu yapan Işıksal; çiğ sarımsak, çiğ soğan, mercimek, baharat ve yağda kızartılmış yiyeceklerden uzak durulmasını önerdi. Toplum genelinde her 4 kişiden 1’inin kronik gastrit ve reflü hastası olduğunu söyleyen Işıksal, genellikle şikayetlerin mide ağrısı, mide yanması, mideden ağza doğru acı ekşi su gelmesi şeklinde gerçekleştiğini söyledi. Kronik gastrit ile reflü hastalığının ortaya çıkış öyküsünü aktaran Işıksal, ‘Kronik gastritler, mide yüzeyinde sebebi bilinmeyen kronik bir iltihap nedeniyle ortaya çıkan bir durumdur. Reflü hastalığı ise, mide içeriğinin yemek borusuna doğru geri kaçması neticesinde, yemek borusunun tahrişi ile kendisini gösteren bir rahatsızlıktır. Kronik gastrit hastaları kabaca 2’ye ayrılabilir. Kronik gastrit hastalarının 3’te 2’si Helikobakter Pilori denen bir mikropla ortaya çıkan hastalıktır. Geriye kalan 3’te 1’inde ise sebebi bilinmeyen otonum gastrit olarak adlandırılan bir iltihap söz konusudur. Bu hastalıkların doğru teşhis edilebilmeleri için hastaların gastroenteroloji uzmanına başvurması gerekiyor. Gastrit oldukları kesin teyit edildikten sonra, hastalarda helikobakter enfeksiyonu söz konusu ise 14 gün süren bir antibiyotik tedavisi, helikobakter enfeksiyonu söz konusu değilse, ortalama 3 ay süren ilaç tedavisi uygulanır’ dedi.

‘Reflü yemek borusu kanserine dönüşebilir’
Işıksal, reflü ve gastrit hastalıklarındaki şikayetlerin benzerliğine dikkat çekti. Özellikle reflü hastalarının uzun dönemde yemek borusu kanserine yakalanma riskine dikkat çeken Işıksal, ‘Halk arasında genellikle yanlış bilinen bir konu vardır; gastritten ülsere, ülserden kansere dönüşüm şeklinde bir dönüşüm olduğuna inanılan bir zincir vardır. Ancak böyle bir zincir söz konusu değildir. Gastrit olarak başlar, ülsere ya da kansere dönüşmez. Gastrit hastaları, doktorlara genellikle midede yanma ya da ağrı şikayeti ile başvururlar. Bu şikayet genellikle yemeklerden önce ya da sonra başlar. Başladıktan birkaç saat sürer; süt, soda ve su içme neticesinde şikayetlerde kısmi azalmalar olsa da, bir süre sonra şikayetler tekrar ortaya çıkar. Ülser ve reflü hastalarında da benzer yanma ve ağrı şikayetleri olabilmektedir. Reflü hastalıklarını gastritlerden ayıran en önemli özellik, mideden ağza doğru bir sıvı gelmesi ya da mideden boğaza doğru yükselen, göğüs arkasında hissedilen yanma şikayetidir. Kronik gastrit eğer teşhisi doğru konuldu ise, başka bir hastalığa dönüşmez. Reflü hastalığı ise bundan biraz daha farklıdır. Reflü hastalığı düzgün ve takip edilmediği durumlarda yemek borusu kanserine ilerleyebilir ve bu durum bizim açımızdan biraz daha riskli hastalık olarak kabul edilir. Eğer gastrit teşhisi sadece klinik şikayetlere dayanılarak konuldu ise, gerekli tetkikler en başta endoskopi ve ultrasonografi olmak üzere yapılmadı ise gastrit hastalıkları başka hastalıkların şikayetlerine karışabileceği için diğer hastalıkların teşhisi gastrit sanılarak yanlış tanı ve tedaviye yol açabilir’ diye konuştu.

Uzak durulması gereken yiyecekler
Mide ülseri, gastrit ve reflü hastalarının beslenme ve yaşam tarzına çok dikkat etmesi gerektiğini söyleyen Uz. Dr. Fatih Yüksel Işıksal, ‘Mide ülseri, 12 parmak bağırsağı ülseri, gastrit ve reflü hastalıklarının tümü, aslında asitle ilişkili hastalıklardır. Bunlarda temel mekanizma asitle mide, yemek borusu veya 12 parmak bağırsağı duvarının temasını kesmek, hastalığın tedavisinde temel mekanizmayı oluşturur. Dolayısıyla bu hastaların kesinlikle uzun süre aç kalmamaları, bir öğünde fazla yiyecek tüketmemeleri ve mide asidinin güçlenmesini sağlayacak zayıf asit içeren limon, sirke, kızartılarak hazırlanmış yiyecekler, fast food türü ağır yağlarla kızartılmış yiyeceklerden uzak durmaları gerekir. Ayrıca reflü hastalarında çiğ sarımsak, çiğ soğan, mercimek, nane gibi yiyecekler de yemek borusu ile mide arasındaki kapağın gevşemesine yol açacağı için şikâyetlerin artmasına yol açabilir. Gastrit ve reflü hastalarında meyve tüketimi ile ilgili çok ciddi bir sınırlama yoktur. Narenciye türü meyvelerin ister suyu ister kendisi olsun yemek borusunun alt kısmındaki kapağın gevşemesine yol açabilir. Ayrıca taze sıkılmış meyve sularının tercih edilmesi, hazır meyve sularından da uzak durulması gerekir. Bir kişinin ister reflüsü ister gastriti olsun olmasın, gazlı içeceklerden uzak durulmasını genel sağlık önerisi olarak yapıyoruz. Burada tek istisna maden suyu içindir. Sade maden sularının gastritte ve reflüde bir zararının olmadığını, şikâyetlerin azalmasına yol açtığını biliyoruz’ diye konuştu.

‘Gelişi güzel bitkisel ilaç kullanmayın’
Işıksal, bitkisel ilaçların gelişi güzel kullanılmasının mideye ciddi zararı olduğunu söyledi. ‘Bitkisel ilaçları reflü hastalarında önermiyoruz. Ancak halk arasında mide koruyucu olarak bilinen proton pompa inhibitörleri bu konuda ispatlanmış en güçlü ilaçlardır. Bunların dışına çıkılmasını önermiyoruz’ diyen Işıksal, ‘Mide, yemek borusu ve 12 parmak bağırsağı hastalıkları ister ülser, ister gastrit ister reflü olsun, düzgün takip ve tedavi edilmezse, zaman zaman kanama, mide delinmesi, 12 parmak bağırsağı delinmesi, yemek borusu ve mide arasındaki kapak bölgesinde yırtılma gibi istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Halk arasında biberin mideye iyi geldiği yönünde bir inanış var. Burada şöyle bir ayrıntı var aslında. Cin biberi anti helikobakter özelliği olan maddeler içerir. Midede anti helikobaktere bağlı bir gastrit varsa cin biberinin buna iyi gelme ihtimali söz konusudur. Ancak ülser hastalarında ya da gastrit hastalarında ‘cin biberi yiyin iyileşeceksiniz’ ifadeleri söz konusu değildir. Bu kanı şikâyetlerin artırması ve mide kanamasına yol açması mümkün olabilir’ ifadelerini kullandı.