Keşke insanlar kelebeğin ömrümden bir ders çıkarsa. Mal, mülk, para, pul hırsı yerine sevdiklerine sımsıkı sarılsa…

Hayatın kısa olduğu gerçeğini genellikle içimizden biri, sevdiğimiz biri yaşamını yitirdiğinde anlıyoruz. Peki neden illa bunun olmasını bekliyoruz? Arkasından keşke onunla daha fazla vakit geçirseydim, keşke şurada konuşurken kalbini kırmasaydım demek için mi?

Herkes hata yapar. Herkes birbirinin kalbini kırabilir. Ama tüm bunları düzeltmek de o kişinin elinde değil midir? İlla ki haksız olmaya gerek yok! Haklıyken bile sevdiğiniz birinin kalbinin kırıldığını anladığınız an özür dileyen siz olun. Belki de son görüşünüzdür, bilemezsiniz.

Biz bu dünyada bir sınava tabii tutuluyoruz. Elbette ki herkes bir gün göçüp gidecek. Ama her insanoğlu biraz daha yaşamak istiyor. İçindeki hayalleri gerçekleştirmeden gitmek istemiyor bu dünyadan. Açıkçası biraz da korkuyoruz sanırım. Yitip gitmekten, unutulmaktan… Ama aklımıza ne zaman gideceğimiz gerçeği gelse hayallerimize daha sıkı sarılmıyor muyuz? Bir an önce aklımızdaki her şeyi yapalım diye çabalamıyor muyuz? Dertler, kederler eski öneminde olmuyor artık! Çünkü ölüm yaklaşıyor her geçen gün!!

En korkutucu olanı da ne biliyor musunuz? Bir daha bağ bahçe görememek, sevdiklerine son kez sarılamamak, öpüp koklayamamak… Sonsuza kadar en güzel şeylerden mahrum kalmak… Bir anda ne kadar değerli oluyor hayat. Çünkü her birey eninde sonunda farkediyor hayatın kısalığını.. Oysa her zaman aklımızda bulunsa da ona göre yaşasak daha iyi olmaz mıydı? Her işimizi son kez yapıyormuş gibi düşünsek…

George Elliot’un da dediği gibi: Hayat hızlı akan bir nehirdir. Altın gibi parıltıları akıp gider, sonunda bize sadece kum kalır…