Herkes kendine göre bir dünya çizgisi çizer.
Bizler daha annemizin rahmine düşmeden bizim yaşayacağımız her an Allahü Teala tarafından belliydi. Allahü Teala kullarına çizdiği kader çizgisinde kuluna irade hakkı vermiştir. Allah dilediği zaman kulunun iradesini askıya alır, dilediği zaman kulunu iradesi ile imtihan için hür bırakır.
Kısaca insan kader çizgisinde yaptıklarında ve yapacaklarında hürdür. Allah dilediğinde kulunun iradesine müdahale eder.
“İmtihan dünyası işte” deriz. Biliriz belli bir gaye için yeryüzündeyiz. Dünyaya geliş sebebimiz ve bu dünyadan ayrılış sebebimiz bu imtihanın gerekçesidir. Yüce Allah her şeyi belli bir nizam, ölçü ve planla yaratmıştır. Her kuluna ayrı bir imtihan, imtihanlardan başarıyla çıkmak için de bir irade vermiştir.
Ne vahimdir ki imtihan üzere geldiğimiz hayatı yalana çevirip, adını yalan dünya koyduğumuz dar mekana sığmayacak kadar fitne, kul hakkı, cehalet, kin sığdırdık.
Bizler imtihan dünyasında sırlarla kuşatıldığımızın farkına varamıyoruz. Bilmediğimiz binlerce hikmet var. Zira Yüce Allah’ın külli iradesi hedefsiz ve hikmetsiz değildir.
Kainata ışık ve rehber olsun diye gönderilen Kuran-ı Kerim’in Rum süresi’nin 41. ayetinde karada ve denizde oluşan felaketlerin bizim hak ettiklerimizden başka bir şey olmadığının mesajını alıyoruz.
Ara ara depremlerle sarsılıyoruz, korkuyoruz. Depreme hazırlığı çanta ile sağlıyoruz. Madem depreme hazırlanabiliyoruz, depremden sağ çıkıp o hazırladığımız çantayı kullanabileceğimize inanıyoruz, peki neden o depremlere engel olamıyoruz?
Abbasi’lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana VIII. yüzyılda dönemin evliyalarındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül Dana hazretleri daima Harun Rediş’in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül Dana hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid’in huzuruna çıktı.
Harun Reşid sordu:
– Bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
– Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
– Ne işin vardı cehennemde?
– Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
– Peki, getirdin mi bari?
– Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar “Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir” dediler.
Herkes kendine göre bir dünya çizgisi çizer.
Bizler daha annemizin rahmine düşmeden bizim yaşayacağımız her an Allahü Teala tarafından belliydi. Allahü Teala kullarına çizdiği kader çizgisinde kuluna irade hakkı vermiştir. Allah dilediği zaman kulunun iradesini askıya alır, dilediği zaman kulunu iradesi ile imtihan için hür bırakır.
Kısaca insan kader çizgisinde yaptıklarında ve yapacaklarında hürdür. Allah dilediğinde kulunun iradesine müdahale eder.
“İmtihan dünyası işte” deriz. Biliriz belli bir gaye için yeryüzündeyiz. Dünyaya geliş sebebimiz ve bu dünyadan ayrılış sebebimiz bu imtihanın gerekçesidir. Yüce Allah her şeyi belli bir nizam, ölçü ve planla yaratmıştır. Her kuluna ayrı bir imtihan, imtihanlardan başarıyla çıkmak için de bir irade vermiştir.
Ne vahimdir ki imtihan üzere geldiğimiz hayatı yalana çevirip, adını yalan dünya koyduğumuz dar mekana sığmayacak kadar fitne, kul hakkı, cehalet, kin sığdırdık.
Bizler imtihan dünyasında sırlarla kuşatıldığımızın farkına varamıyoruz. Bilmediğimiz binlerce hikmet var. Zira Yüce Allah’ın külli iradesi hedefsiz ve hikmetsiz değildir.
Kainata ışık ve rehber olsun diye gönderilen Kuran-ı Kerim’in Rum süresi’nin 41. ayetinde karada ve denizde oluşan felaketlerin bizim hak ettiklerimizden başka bir şey olmadığının mesajını alıyoruz.
Ara ara depremlerle sarsılıyoruz, korkuyoruz. Depreme hazırlığı çanta ile sağlıyoruz. Madem depreme hazırlanabiliyoruz, depremden sağ çıkıp o hazırladığımız çantayı kullanabileceğimize inanıyoruz, peki neden o depremlere engel olamıyoruz?
Abbasi’lerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dana VIII. yüzyılda dönemin evliyalarındandı. Zaman zaman aklından zoru olan kimselere has tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini deli sanırdı. Ama bunu maksatlı yapardı. Behlül Dana hazretleri daima Harun Rediş’in yakınında bulunur, çeşitli sebepler hasıl ederek onu uyarırdı. Bir gün Behlül Dana hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid’in huzuruna çıktı.
Harun Reşid sordu:
– Bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
– Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
– Ne işin vardı cehennemde?
– Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
– Peki, getirdin mi bari?
– Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar “Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir” dediler.
YORUMLAR