Osmanlı’da “terbiye” olarak ifade edilen eğitim; belli bir konuda, bir bilim dalında yetiştirme ve geliştirme etkinliği olarak kabul edilir. Eğitim faaliyeti, amacına ulaşmak için öğretim faaliyetinden yararlanır. Bu nedenle öğretim, eğitimin bir parçasıdır.
Geçmişte “tedris”, “tâlim” diye tanımlanan öğretim; belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işiydi. Buna göre eğitim ve öğretimin amacı, insanlara gerekli olan bilgi, kültür, değer ve bir takım davranışların kazandırılmasıydı. Osmanlı Devleti’nde eğitimin iki boyutu vardı. Bunlar:
1- Kişilere geçerli bilgileri ve değerleri aktarmak.
2- Hedeflenen amaçları gerçekleştirmek için kurulmuş olan kurumlar ile eğitim ve öğretim yapmak.
İslam medeniyetinin cami merkezli olduğunu, eğitim kurumlarının başında camiler ve medreselerin geldiğini hepimiz biliriz. Cami ve medreseler topluma bilgi ve nasihat verilen yerlerdi. Önceki dönemlerde vaizlik, imam-hatiplik ve müezzinliğe ilaveten dersiamılık, hatiplik, küsü şeyhliği, cuma vaizliği…vb. birçok görevler ihdas edilerek camilerin birçoğu çok yönlü yaygın eğitim ve öğretim müessesesi haline getirilmişlerdi.
Osmanlı döneminde cami ve mescidlerde sürdürülen cami dersleri, camide verilen vaaz ve hutbelerden başka, cami ve mescid içerisinde belli bir kitap takip edilerek yetkili kişilerce Ramazan ayı dışında bütün yıl boyunca yapılan sürekli derslerdir. Bu dersler, caminin içinde sağ veya sol taraflardaki mahfellerin altlarında verilirdi. Cami derslerinin konuları değişik olurdu. Ancak Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Tasavvuf konuları ağırlıklı olarak yer alırdı.
Görüldüğü gibi Cami ve mescitlerin birer yaygın din eğitimi kurumu olma özelliği, Osmanlı döneminde oldukça belirgindir. Camilere bitişik veya yakınlarında çoğu kez medreseler yer almıştır. Cami, bir kültür kompleksinin merkezi durumundadır. Bir mahallenin odak noktasını teşkil eder. Mesela kitapçı dükkanları genellikle camilerin etrafında açılmışlardır. Kütüphane, aşevi gibi yardımcı tesisler de eklenmiştir. Camilerde yapılan derslere herkes devam edebilirdi. Bu dersleri cami hocaları yanı sıra özel olarak görevlendirilen ilim adamları( müderrisler ) verirdi. İslam tarihinde medrese, orta ve yüksek seviyelerdeki eğitim ve öğretim yapan örgün müesseselerin ortak adıdır.
Cami ve Medreselerde yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin özünü aşağıdaki şiirde görmekteyiz. Bu şiir tüm cami ve medrese öğrencilerine iyice kavrattırılırdı.
Yeri göğü yaratan, ağaçları donatan,
Çiçekleri açtıran, bir Allah’tır, bir Allah!
Allah her yerde hazır, ne yaparsan o görür.
Ne söylersen işitir. Vardır, birdir, büyüktür.
Biz Allah’ı severiz. Her emrini dinleriz.
Beş vakit namaz kılar, O’na isyan etmeyiz.
Bizlere akıl verdi. Doğru yolu gösterdi.
Dîni İslâm’a uymayan, ateşte yanar dedi.
Kur’ân-ı Kerim’e îmân eden, Peygamber’i izleyen,
Dünyada mesut olur; Cehennemden kurtulur.
Mü’min iyi huyludur. Herkes ondan memnundur.
Kimseye zulüm eylemez. Kendi de huzurludur.
Yâ Rab! Af eyle beni. Ve anamı babamı.
Kâfirlerin şerrinden koru Müslümanları!
Bugün de Diyanet İşleri Başkanlığınca idare olunan camilerimizde uygulanan Kur’an öğretimi programları ( hafta sonu Cumartesi-Pazar dahil ), Camilerin bitişiğine veya yakınlarına inşa edilen Kur’an kurslarında uygulanan çeşitli programlarla, özellikle yaz Kur’an kursları programı ile camilerimiz eğitim-öğretim faaliyetine devam etmektedirler.
Geçmişte sosyal hayatın tam ortasında yer alan camilerin günümüzde sadece namaz kılmak için kullanılıyor olması elbette kabul edilemez. Bu yanlış anlayış öylesine yaygınlaştı ki namaz dışında yapılan uygulamalar zaman zaman tepkilere yol açabiliyor. Günümüzde camilerin kullanımı nasıl olmalı? Sadece ibadet mi yapılmalı yoksa sosyal hayatın kabul edilebilir bütün etkinliklerine kapıları açılmalı mı?
İlk yapıldığı günden itibaren camilerin öncelikli amacı namaz ibadetini topluca yerine getirmek olmakla beraber, camiler aynı zamanda sosyal hayatın merkezinde yer almıştır. Bugün de öyle olmalıdır.
Bir imamın caminin girişine yerleştirdiği levhaya düğün, nişan, hastalık, ölüm gibi sebeplerle ziyaret edilmesi gereken kişilerin isim ve adreslerini yazarak cemaate sorumluluklarını hatırlatması tam da hayatın camiye taşınmasına bir örnek. Başka bir imamın Caminin abdesthane bölümünü duş almaları için evsizlere açması, yine bir başka imamın caminin avlusuna pinpon masası koyması gibi uygulamaları camilerin namaz kılma dışındaki işlevlerinin günümüzde yorumlanmış halleri olarak görebiliriz.
Camilerin unutturuldu bir hayattan, camilerin merkeze alındığı bir hayata geçiş denemeleri olarak görülebilecek bu gibi örneklerin çoğaltılması arzumuzdur.
Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü
Osmanlı’da “terbiye” olarak ifade edilen eğitim; belli bir konuda, bir bilim dalında yetiştirme ve geliştirme etkinliği olarak kabul edilir. Eğitim faaliyeti, amacına ulaşmak için öğretim faaliyetinden yararlanır. Bu nedenle öğretim, eğitimin bir parçasıdır.
Geçmişte “tedris”, “tâlim” diye tanımlanan öğretim; belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işiydi. Buna göre eğitim ve öğretimin amacı, insanlara gerekli olan bilgi, kültür, değer ve bir takım davranışların kazandırılmasıydı. Osmanlı Devleti’nde eğitimin iki boyutu vardı. Bunlar:
1- Kişilere geçerli bilgileri ve değerleri aktarmak.
2- Hedeflenen amaçları gerçekleştirmek için kurulmuş olan kurumlar ile eğitim ve öğretim yapmak.
İslam medeniyetinin cami merkezli olduğunu, eğitim kurumlarının başında camiler ve medreselerin geldiğini hepimiz biliriz. Cami ve medreseler topluma bilgi ve nasihat verilen yerlerdi. Önceki dönemlerde vaizlik, imam-hatiplik ve müezzinliğe ilaveten dersiamılık, hatiplik, küsü şeyhliği, cuma vaizliği…vb. birçok görevler ihdas edilerek camilerin birçoğu çok yönlü yaygın eğitim ve öğretim müessesesi haline getirilmişlerdi.
Osmanlı döneminde cami ve mescidlerde sürdürülen cami dersleri, camide verilen vaaz ve hutbelerden başka, cami ve mescid içerisinde belli bir kitap takip edilerek yetkili kişilerce Ramazan ayı dışında bütün yıl boyunca yapılan sürekli derslerdir. Bu dersler, caminin içinde sağ veya sol taraflardaki mahfellerin altlarında verilirdi. Cami derslerinin konuları değişik olurdu. Ancak Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Tasavvuf konuları ağırlıklı olarak yer alırdı.
Görüldüğü gibi Cami ve mescitlerin birer yaygın din eğitimi kurumu olma özelliği, Osmanlı döneminde oldukça belirgindir. Camilere bitişik veya yakınlarında çoğu kez medreseler yer almıştır. Cami, bir kültür kompleksinin merkezi durumundadır. Bir mahallenin odak noktasını teşkil eder. Mesela kitapçı dükkanları genellikle camilerin etrafında açılmışlardır. Kütüphane, aşevi gibi yardımcı tesisler de eklenmiştir. Camilerde yapılan derslere herkes devam edebilirdi. Bu dersleri cami hocaları yanı sıra özel olarak görevlendirilen ilim adamları( müderrisler ) verirdi. İslam tarihinde medrese, orta ve yüksek seviyelerdeki eğitim ve öğretim yapan örgün müesseselerin ortak adıdır.
Cami ve Medreselerde yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin özünü aşağıdaki şiirde görmekteyiz. Bu şiir tüm cami ve medrese öğrencilerine iyice kavrattırılırdı.
Yeri göğü yaratan, ağaçları donatan,
Çiçekleri açtıran, bir Allah’tır, bir Allah!
Allah her yerde hazır, ne yaparsan o görür.
Ne söylersen işitir. Vardır, birdir, büyüktür.
Biz Allah’ı severiz. Her emrini dinleriz.
Beş vakit namaz kılar, O’na isyan etmeyiz.
Bizlere akıl verdi. Doğru yolu gösterdi.
Dîni İslâm’a uymayan, ateşte yanar dedi.
Kur’ân-ı Kerim’e îmân eden, Peygamber’i izleyen,
Dünyada mesut olur; Cehennemden kurtulur.
Mü’min iyi huyludur. Herkes ondan memnundur.
Kimseye zulüm eylemez. Kendi de huzurludur.
Yâ Rab! Af eyle beni. Ve anamı babamı.
Kâfirlerin şerrinden koru Müslümanları!
Bugün de Diyanet İşleri Başkanlığınca idare olunan camilerimizde uygulanan Kur’an öğretimi programları ( hafta sonu Cumartesi-Pazar dahil ), Camilerin bitişiğine veya yakınlarına inşa edilen Kur’an kurslarında uygulanan çeşitli programlarla, özellikle yaz Kur’an kursları programı ile camilerimiz eğitim-öğretim faaliyetine devam etmektedirler.
Geçmişte sosyal hayatın tam ortasında yer alan camilerin günümüzde sadece namaz kılmak için kullanılıyor olması elbette kabul edilemez. Bu yanlış anlayış öylesine yaygınlaştı ki namaz dışında yapılan uygulamalar zaman zaman tepkilere yol açabiliyor. Günümüzde camilerin kullanımı nasıl olmalı? Sadece ibadet mi yapılmalı yoksa sosyal hayatın kabul edilebilir bütün etkinliklerine kapıları açılmalı mı?
İlk yapıldığı günden itibaren camilerin öncelikli amacı namaz ibadetini topluca yerine getirmek olmakla beraber, camiler aynı zamanda sosyal hayatın merkezinde yer almıştır. Bugün de öyle olmalıdır.
Bir imamın caminin girişine yerleştirdiği levhaya düğün, nişan, hastalık, ölüm gibi sebeplerle ziyaret edilmesi gereken kişilerin isim ve adreslerini yazarak cemaate sorumluluklarını hatırlatması tam da hayatın camiye taşınmasına bir örnek. Başka bir imamın Caminin abdesthane bölümünü duş almaları için evsizlere açması, yine bir başka imamın caminin avlusuna pinpon masası koyması gibi uygulamaları camilerin namaz kılma dışındaki işlevlerinin günümüzde yorumlanmış halleri olarak görebiliriz.
Camilerin unutturuldu bir hayattan, camilerin merkeze alındığı bir hayata geçiş denemeleri olarak görülebilecek bu gibi örneklerin çoğaltılması arzumuzdur.
Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü
YORUMLAR