Çocuklar bizim en değerli varlıklarımız. Bu dünyadan göçüp gittiğimizde arkada bırakacağımız mirasımız. Doğduklarında bütün aileyi sevince boğan, onun için hayaller kurduğumuz, başarılarında göğsümüzün kabardığı, beraber ağladığımız, beraber güldüğümüz, geleceğimiz. Peki, her şeyi ile ilgilendiğimiz, hayatımızın amacı olan çocuklar nasıl sorunlu çocuklara dönüşüyor? Evde, sokakta, okulda yerinde duramayan, istemediğimiz davranışlar sergileyen çocuklar oluyorlar?
Bazen öyle davranışlar gösteriyorlar ki; “Kime çekmiş bu çocuk?” diyoruz. Okulda ya da sokakta yaptığı bir davranışı duyduğumuzda ya da gördüğümüzde inanamıyoruz. Kimden öğrendi acaba diye sorgulamaya başlıyoruz. Bazen okulda, bazen parklarda diğer çocuklardan öğrendiğini düşünüyoruz. Özellikle okul çağında daha çok açığa çıkan bu durumlar zaman zaman veli ile öğretmenler arasında çatışmalara bile yol açabiliyor.
Oysa; suçlu aramak yerine, biz nerde yanlış yaptık diye kendimizi sorgulamamız lazım. Unutmayın ki; çocuklarımız bizim aynamız gibidir. Birçok şeyi taklit ederek, görerek, izleyerek öğrenir. Kısacası sizden ne gördüyse onu yansıtır. Yani çocuk davranışlarıyla kimin çocuğu olduğunu belli eder.
Nüfusumuzun, ağırlıklı olarak köylerde oturduğu yıllarda çocuklar; dedesinden, ninesinden, büyüklerinden doğru davranışları, geleneklerimizi, toplumsal değerlerimizi daha fazla öğrenme şansı buluyordu. Yanlış bir davranışta, çevresinde onu ikaz edenler oluyordu.
Günümüzde ise çekirdek aile dediğimiz; anne, baba ve çocuktan oluşan yapıda çocuk yapayalnız büyüyor. Anne ve babasının onunla ilgilenecek ne zamanı ne sabrı var. Çocuk doğduğundan itibaren televizyonun karşısında yemeğini yiyor. Reklamları adeta ezberliyor. Televizyon yetmezse cep telefonları devreye giriyor. İki, üç yaşındaki çocuklar; okuma yazma bilmedikleri halde internetten istediği programı açıp, izleyebiliyor. İşin garibi büyükleri bununla övünüyor, zeka belirtisi olarak algılıyor. Çocuğun nasıl usta bir taklitçi olduğunu unutuyor.
Anne ve babasından daha çok televizyon ya da cep telefonundaki karakterleri gören çocuk; onları taklit etmeye başlıyor. Doğru davranış olarak beynine işlenen her şey karakterini oluşturuyor. O zaman kimin çocuğu oluyor? Hangi toplumsal değerleri, hangi dini ve ahlaki davranışları alıyor? Bakın bakalım etrafınıza; çocuklar hangi kahramanların kostümlerini kullanıyor? Çantalarında, defterlerinde, kalemlerinde kimlerin resimleri var? Kendilerine kimleri örnek alıyorlar?
Sağlıcakla kalın….
Çocuklar bizim en değerli varlıklarımız. Bu dünyadan göçüp gittiğimizde arkada bırakacağımız mirasımız. Doğduklarında bütün aileyi sevince boğan, onun için hayaller kurduğumuz, başarılarında göğsümüzün kabardığı, beraber ağladığımız, beraber güldüğümüz, geleceğimiz. Peki, her şeyi ile ilgilendiğimiz, hayatımızın amacı olan çocuklar nasıl sorunlu çocuklara dönüşüyor? Evde, sokakta, okulda yerinde duramayan, istemediğimiz davranışlar sergileyen çocuklar oluyorlar?
Bazen öyle davranışlar gösteriyorlar ki; “Kime çekmiş bu çocuk?” diyoruz. Okulda ya da sokakta yaptığı bir davranışı duyduğumuzda ya da gördüğümüzde inanamıyoruz. Kimden öğrendi acaba diye sorgulamaya başlıyoruz. Bazen okulda, bazen parklarda diğer çocuklardan öğrendiğini düşünüyoruz. Özellikle okul çağında daha çok açığa çıkan bu durumlar zaman zaman veli ile öğretmenler arasında çatışmalara bile yol açabiliyor.
Oysa; suçlu aramak yerine, biz nerde yanlış yaptık diye kendimizi sorgulamamız lazım. Unutmayın ki; çocuklarımız bizim aynamız gibidir. Birçok şeyi taklit ederek, görerek, izleyerek öğrenir. Kısacası sizden ne gördüyse onu yansıtır. Yani çocuk davranışlarıyla kimin çocuğu olduğunu belli eder.
Nüfusumuzun, ağırlıklı olarak köylerde oturduğu yıllarda çocuklar; dedesinden, ninesinden, büyüklerinden doğru davranışları, geleneklerimizi, toplumsal değerlerimizi daha fazla öğrenme şansı buluyordu. Yanlış bir davranışta, çevresinde onu ikaz edenler oluyordu.
Günümüzde ise çekirdek aile dediğimiz; anne, baba ve çocuktan oluşan yapıda çocuk yapayalnız büyüyor. Anne ve babasının onunla ilgilenecek ne zamanı ne sabrı var. Çocuk doğduğundan itibaren televizyonun karşısında yemeğini yiyor. Reklamları adeta ezberliyor. Televizyon yetmezse cep telefonları devreye giriyor. İki, üç yaşındaki çocuklar; okuma yazma bilmedikleri halde internetten istediği programı açıp, izleyebiliyor. İşin garibi büyükleri bununla övünüyor, zeka belirtisi olarak algılıyor. Çocuğun nasıl usta bir taklitçi olduğunu unutuyor.
Anne ve babasından daha çok televizyon ya da cep telefonundaki karakterleri gören çocuk; onları taklit etmeye başlıyor. Doğru davranış olarak beynine işlenen her şey karakterini oluşturuyor. O zaman kimin çocuğu oluyor? Hangi toplumsal değerleri, hangi dini ve ahlaki davranışları alıyor? Bakın bakalım etrafınıza; çocuklar hangi kahramanların kostümlerini kullanıyor? Çantalarında, defterlerinde, kalemlerinde kimlerin resimleri var? Kendilerine kimleri örnek alıyorlar?
Sağlıcakla kalın….
YORUMLAR