Geçtiğimiz Salı günü eşime bin arabaya gidiyoruz dedim. Nereye demeye kalmadı, vurdum yollara. İçimdeki orman hasreti artık zaptedilemezdi. 20 yıllık hasreti bitirmeye kararlıydım bugün. Yeğenim ve eşini de yanımıza aldık ve belirlediğimiz güzergahta ilerlemeye başladık.
Öncelikle Sındırgı’yı geçip Simav yoluna girdik. Bir süre ilerleyince altın madeni olarak çalıştırılan sahaya geldik. Madenciler rahat çalışmak için olsa gerek yolu eski yolun biraz altına almışlar.Çalışılan sahaya uzaktan baktığımda mevcut coğrafyanın değişmeye başladığını görmeye başladım. Sahanın hemen yakınında Çaygören Barajı’nın olduğunu düşününce aklımda bazı şüpheler oluşmadı desem yalan olur. İnşallah kullanılan teknoloji çevreye zarar vermez diye temenni ediyorum.
Yolumuzda biraz daha ilerleyince çam ağaçları arasından Çaygören Barajı’nın eşsiz manzarası bize eşlik etti. Artık Simav Çayı’nın kıvrım kıvrım uzandığı vadi boyunca ilerliyorduk. Hisaralan, Alayaka ve Düvertepe sınırlarından geçerek Binmurt mevkiine geldik. Yolun Simav yolundan ayrılarak dağlara doğru saptığı Binmurt’taki benzinlikte bir çay molası vererek, kahvaltı yaptık.
Daha sonra yola devam ederek Çamalanı Köyü’nün altından Dedeler Köyü’ne doğru devam eden orman yoluna saptık. Zirveye doğru yolculuğumuza; rastgelen çobanlara selam vererek, mis gibi orman kokusunu içimize çekerek devam ettik. Tam zirveye vardığımızda arabayı durdurarak eşşiz manzarayı seyredip, Allahımıza hamd ettik.
Zirveyi geçtiğimizde karşımıza tüm heybetiyle Asar Tepe çıktı. Burası çok özel bir yer. Belirli bir noktadan zirvesine ulaşılabiliyor. Tepesi plato gibi düz. Tarım yapılabilir bir yer. Rivayet edilir ki çok eski çağlarda burada yaşayan medeniyet tehlikelerden korunmak için kullanmış Asar’ı. Sarnıçlarda su biriktirmişler. Bütün bu belirtiler ve halk arasında anlatılan gömü hikayeleri Asar’ı definecilerin hedefi yapmış. Ulaşılabilen her yer kazılmış.
Asar’ın hemen yanında küçük bir göl var. Karagöl. Üzeri nilüferlerle kaplı. Henüz çiçekleri açmamış. Açınça nasıl bir görüntüyle karşılaşacağınızı siz hayal edin. Asar’ın tepesinde tarım arazisi oluşturmak için toprak kazılıp taşınmış. Açılan çukurda bu göl oluşmuş diye inanılıyor.
Her taraf renk renk çiçeklerle kaplı. Efek, sarı kantaron, murt ve daha birçok bitki çiçekleriyle doğayı adeta gelin gibi süslemiş. Bu nedenle de yöre arı üreticilerinin tercih ettikleri bir yer olmuş.
Yola devam ederek Çatak ve Bozbük köylerinin içinden geçtik. Köy çeşmelerinin buz gibi sularından içip içimizi serinlettik. Daha sonra Kürendere köyüne yöneldik. Yol üzerinde bir altın madeni şantiyesi daha gördük. Tam ormanlık alanın ortasında.
Kürendere köyünün içinden geçip iki tarafı ormanla kaplı vadide ilerledik. 10 km. sonra nefes kesen manzarası ile bir gölet karşıladı bizi. Etrafı çam ve kayın ağaçlarıyla çevrili tam bir huzur ortamı. Etrafta su ve kuş seslerinden başka ses yok. Gözlerinizi kapatıp sadece doğayı dinleyebileceğiniz bir yeryüzü cenneti. İnanın insanın nefesi kesiliyor.
Gezinin bu son durağında yemeğimizi yedikten sonra şöyle kısa bir orman gezintisi de yaptık. Şimdiye kadar hep güzelliklerden söz ettik. Ancak bütün bu gezi boyunca bizi üzen ve korkutan görüntülerde vardı. Birincisi altın madenleri. Kullanılan kimyasallar nedir, doğaya zararı ne ölçüdedir? İkincisi ise artık her yerde görmekten bıktığımız plastik, cam ve her türlü atık. Karadeniz’in doğal güzellikleriyle yarışabilecek güzellikleri kirleten ve neredeyse her ağacın altında gördüğümüz atıklar… Konu ile ilgili yapılması gerekenleri herkes biliyor. Akıl vermek işimiz değil. Sorumluluklarımızı yerine getirelim yeter…
Günün sonunda biraz yorgun, biraz kırgın ama özlemini gidermiş ve mutlu olarak dönüş yoluna geçtik. Sağlıcakla kalın…
Geçtiğimiz Salı günü eşime bin arabaya gidiyoruz dedim. Nereye demeye kalmadı, vurdum yollara. İçimdeki orman hasreti artık zaptedilemezdi. 20 yıllık hasreti bitirmeye kararlıydım bugün. Yeğenim ve eşini de yanımıza aldık ve belirlediğimiz güzergahta ilerlemeye başladık.
Öncelikle Sındırgı’yı geçip Simav yoluna girdik. Bir süre ilerleyince altın madeni olarak çalıştırılan sahaya geldik. Madenciler rahat çalışmak için olsa gerek yolu eski yolun biraz altına almışlar.Çalışılan sahaya uzaktan baktığımda mevcut coğrafyanın değişmeye başladığını görmeye başladım. Sahanın hemen yakınında Çaygören Barajı’nın olduğunu düşününce aklımda bazı şüpheler oluşmadı desem yalan olur. İnşallah kullanılan teknoloji çevreye zarar vermez diye temenni ediyorum.
Yolumuzda biraz daha ilerleyince çam ağaçları arasından Çaygören Barajı’nın eşsiz manzarası bize eşlik etti. Artık Simav Çayı’nın kıvrım kıvrım uzandığı vadi boyunca ilerliyorduk. Hisaralan, Alayaka ve Düvertepe sınırlarından geçerek Binmurt mevkiine geldik. Yolun Simav yolundan ayrılarak dağlara doğru saptığı Binmurt’taki benzinlikte bir çay molası vererek, kahvaltı yaptık.
Daha sonra yola devam ederek Çamalanı Köyü’nün altından Dedeler Köyü’ne doğru devam eden orman yoluna saptık. Zirveye doğru yolculuğumuza; rastgelen çobanlara selam vererek, mis gibi orman kokusunu içimize çekerek devam ettik. Tam zirveye vardığımızda arabayı durdurarak eşşiz manzarayı seyredip, Allahımıza hamd ettik.
Zirveyi geçtiğimizde karşımıza tüm heybetiyle Asar Tepe çıktı. Burası çok özel bir yer. Belirli bir noktadan zirvesine ulaşılabiliyor. Tepesi plato gibi düz. Tarım yapılabilir bir yer. Rivayet edilir ki çok eski çağlarda burada yaşayan medeniyet tehlikelerden korunmak için kullanmış Asar’ı. Sarnıçlarda su biriktirmişler. Bütün bu belirtiler ve halk arasında anlatılan gömü hikayeleri Asar’ı definecilerin hedefi yapmış. Ulaşılabilen her yer kazılmış.
Asar’ın hemen yanında küçük bir göl var. Karagöl. Üzeri nilüferlerle kaplı. Henüz çiçekleri açmamış. Açınça nasıl bir görüntüyle karşılaşacağınızı siz hayal edin. Asar’ın tepesinde tarım arazisi oluşturmak için toprak kazılıp taşınmış. Açılan çukurda bu göl oluşmuş diye inanılıyor.
Her taraf renk renk çiçeklerle kaplı. Efek, sarı kantaron, murt ve daha birçok bitki çiçekleriyle doğayı adeta gelin gibi süslemiş. Bu nedenle de yöre arı üreticilerinin tercih ettikleri bir yer olmuş.
Yola devam ederek Çatak ve Bozbük köylerinin içinden geçtik. Köy çeşmelerinin buz gibi sularından içip içimizi serinlettik. Daha sonra Kürendere köyüne yöneldik. Yol üzerinde bir altın madeni şantiyesi daha gördük. Tam ormanlık alanın ortasında.
Kürendere köyünün içinden geçip iki tarafı ormanla kaplı vadide ilerledik. 10 km. sonra nefes kesen manzarası ile bir gölet karşıladı bizi. Etrafı çam ve kayın ağaçlarıyla çevrili tam bir huzur ortamı. Etrafta su ve kuş seslerinden başka ses yok. Gözlerinizi kapatıp sadece doğayı dinleyebileceğiniz bir yeryüzü cenneti. İnanın insanın nefesi kesiliyor.
Gezinin bu son durağında yemeğimizi yedikten sonra şöyle kısa bir orman gezintisi de yaptık. Şimdiye kadar hep güzelliklerden söz ettik. Ancak bütün bu gezi boyunca bizi üzen ve korkutan görüntülerde vardı. Birincisi altın madenleri. Kullanılan kimyasallar nedir, doğaya zararı ne ölçüdedir? İkincisi ise artık her yerde görmekten bıktığımız plastik, cam ve her türlü atık. Karadeniz’in doğal güzellikleriyle yarışabilecek güzellikleri kirleten ve neredeyse her ağacın altında gördüğümüz atıklar… Konu ile ilgili yapılması gerekenleri herkes biliyor. Akıl vermek işimiz değil. Sorumluluklarımızı yerine getirelim yeter…
Günün sonunda biraz yorgun, biraz kırgın ama özlemini gidermiş ve mutlu olarak dönüş yoluna geçtik. Sağlıcakla kalın…
YORUMLAR