Devlet; bir ülkede yaşayan insanların huzur ve mutluluğunu sağlamak için oluşturulmuş organizasyon olarak tanımlanabilir kısaca. Bana göre devletlerin vatandaşına karşı dört temel görevi vardır: Savunma, sağlık, eğitim ve adalet. Eğer devlet bu dört temel görevi tam anlamıyla yerine getirebilirse vatandaşlarının huzur ve mutluluğunu sağlamış olur.
Aslında bu temel görevlerin en önemlisi ve diğer görevlerin yerine getirilme şartı adalettir. Çünkü devletin temeli adalettir. Tarih boyunca büyük ve güçlü devletler adaleti sağlamış devletler olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu buna en güzel örnektir.
Osman Gazi 1288’de Karacahisar’ı fethettikten sonra aynı zamanda bacanağı olan Dursun Fakih’i buraya kadı olarak atamıştır. Daha sonra oluşturulan adalet sistemi; küçük bir beylikten cihan imparatorluğuna dönüşümü sağlamıştır.
Çünkü devletin temelinin adalet olması tebaanın devlete olan güvenini tesis etmişti. Kadılar, bağımsız olarak görev yaparlardı. Kadının hükmü olmadan kimse cezalandırılamadığı gibi, vergi toplanması, tahrir yapılması (Osmanlı Devletinde yeni fethedilen toprakların mülkiyet ve vergi oranlarını belirlemek amacıyla yürütülen yazım işlemi.) gibi idari tasarruflar da kadının bilgisi olmadan gerçekleştirilemezdi. Padişahlar bile mahkemelere ve kadılara karışamazlardı. Mahkemeler gerektiğinde padişah karşısında halkın haklarını korurdu. Kanunlar padişahın da üstündeydi.
Bir örnekte; eski bir yazısında Sayın Hıncal Uluc’un, Sayın Sunay Akın’dan naklettiği bir hikaye. Bende oradan alıntı yaparak size aktarayım.
1750 yılında, Alman Purusya kralı Büyük II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Potsdam ormanlarında gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur. Manzara güzel, hava nasıl ferahtır.
“Yazlık sarayımı burada yapalım” der, sessiz ve sakin kapanıp okumayı çok seven, kütüphanesiyle ünlü kral.
“Değirmeni satın alın. Yıkın yerine saray yapın” der adamlarına.
Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
Değirmenci malını satmak istemez.
Kral değirmenciyi huzuruna çağırtır. “Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaça satarsınız” diye sorar…
“Yanlış anlamadım efendim. Adamlarınıza da söyledim. Değirmenim satılık değil” der, değirmenci.
“Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim” diye ısrar eder Kral.
Değirmenci direnir.
“Sen koskoca Kralsın, paran çok. Git Almanya’nın istediğin yerinde saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım.
Değirmenin bahçesinde dedemim, babamın mezarları var. Ben de ölünce yanlarına gömüleceğim. Burası bizim aile ocağımız. Satılık değil. ” Sabrı tükenen ve sinirlenen Kral Frederick ayağa fırlar ve gürler.
“Sen benim Prusya Kralı Friedrick olduğumu bilmiyor musun yoksa?” Değirmenci “Senin kral olduğunu biliyorum. Ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci’yim.” Kral öfkeden deli gibi olur.
“Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın?” Değirmenci hiç telaşa düşmez ve tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde Adalet’in sloganı olacak ünlü lafını söyler.
“Sen kralsın ama. Berlin’de hâkimler var!” Kral, kendi ıslah ettiği adalet sistemine ve o düzenin yargıçlarına halkın nasıl güvendiğini ve mahkemelere kralın bile laf geçiremeyeceğine inandığını anlar ve adamlarına, ayni tarihe geçen sözünü söyler.
“Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar, kral bile olsa adaletten üstün değildir.
Hz. Ali’ye soruyorlar: “Devletin dini olur mu?” diye. Şöyle buyuruyorlar: “Devletin dini adalettir, adaleti olmayan devlet dinsizdir.”
Evet sevgili okurlar; güçlü ve dünyada sözü geçen, halkının güven içinde yaşadığı bir ülke olmak, beka sorunlarıyla karşılaşmak istemiyorsak, adil, bağımsız ve herkesin güvendiği bir adalet sistemi kurmak zorundayız. Sağlıcakla kalın.
Devlet; bir ülkede yaşayan insanların huzur ve mutluluğunu sağlamak için oluşturulmuş organizasyon olarak tanımlanabilir kısaca. Bana göre devletlerin vatandaşına karşı dört temel görevi vardır: Savunma, sağlık, eğitim ve adalet. Eğer devlet bu dört temel görevi tam anlamıyla yerine getirebilirse vatandaşlarının huzur ve mutluluğunu sağlamış olur.
Aslında bu temel görevlerin en önemlisi ve diğer görevlerin yerine getirilme şartı adalettir. Çünkü devletin temeli adalettir. Tarih boyunca büyük ve güçlü devletler adaleti sağlamış devletler olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu buna en güzel örnektir.
Osman Gazi 1288’de Karacahisar’ı fethettikten sonra aynı zamanda bacanağı olan Dursun Fakih’i buraya kadı olarak atamıştır. Daha sonra oluşturulan adalet sistemi; küçük bir beylikten cihan imparatorluğuna dönüşümü sağlamıştır.
Çünkü devletin temelinin adalet olması tebaanın devlete olan güvenini tesis etmişti. Kadılar, bağımsız olarak görev yaparlardı. Kadının hükmü olmadan kimse cezalandırılamadığı gibi, vergi toplanması, tahrir yapılması (Osmanlı Devletinde yeni fethedilen toprakların mülkiyet ve vergi oranlarını belirlemek amacıyla yürütülen yazım işlemi.) gibi idari tasarruflar da kadının bilgisi olmadan gerçekleştirilemezdi. Padişahlar bile mahkemelere ve kadılara karışamazlardı. Mahkemeler gerektiğinde padişah karşısında halkın haklarını korurdu. Kanunlar padişahın da üstündeydi.
Bir örnekte; eski bir yazısında Sayın Hıncal Uluc’un, Sayın Sunay Akın’dan naklettiği bir hikaye. Bende oradan alıntı yaparak size aktarayım.
1750 yılında, Alman Purusya kralı Büyük II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Potsdam ormanlarında gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur. Manzara güzel, hava nasıl ferahtır.
“Yazlık sarayımı burada yapalım” der, sessiz ve sakin kapanıp okumayı çok seven, kütüphanesiyle ünlü kral.
“Değirmeni satın alın. Yıkın yerine saray yapın” der adamlarına.
Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
Değirmenci malını satmak istemez.
Kral değirmenciyi huzuruna çağırtır. “Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaça satarsınız” diye sorar…
“Yanlış anlamadım efendim. Adamlarınıza da söyledim. Değirmenim satılık değil” der, değirmenci.
“Beyefendi inat etmeyin, paranızı fazlasıyla vereceğim” diye ısrar eder Kral.
Değirmenci direnir.
“Sen koskoca Kralsın, paran çok. Git Almanya’nın istediğin yerinde saray yap. Burayı benden önce babam işletiyordu. Ona da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım.
Değirmenin bahçesinde dedemim, babamın mezarları var. Ben de ölünce yanlarına gömüleceğim. Burası bizim aile ocağımız. Satılık değil. ” Sabrı tükenen ve sinirlenen Kral Frederick ayağa fırlar ve gürler.
“Sen benim Prusya Kralı Friedrick olduğumu bilmiyor musun yoksa?” Değirmenci “Senin kral olduğunu biliyorum. Ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci’yim.” Kral öfkeden deli gibi olur.
“Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın?” Değirmenci hiç telaşa düşmez ve tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde Adalet’in sloganı olacak ünlü lafını söyler.
“Sen kralsın ama. Berlin’de hâkimler var!” Kral, kendi ıslah ettiği adalet sistemine ve o düzenin yargıçlarına halkın nasıl güvendiğini ve mahkemelere kralın bile laf geçiremeyeceğine inandığını anlar ve adamlarına, ayni tarihe geçen sözünü söyler.
“Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar, kral bile olsa adaletten üstün değildir.
Hz. Ali’ye soruyorlar: “Devletin dini olur mu?” diye. Şöyle buyuruyorlar: “Devletin dini adalettir, adaleti olmayan devlet dinsizdir.”
Evet sevgili okurlar; güçlü ve dünyada sözü geçen, halkının güven içinde yaşadığı bir ülke olmak, beka sorunlarıyla karşılaşmak istemiyorsak, adil, bağımsız ve herkesin güvendiği bir adalet sistemi kurmak zorundayız. Sağlıcakla kalın.
YORUMLAR