Amasra’da 42 madencinin hayatını kaybettiği gün, babalarının alnına kondurduğu son öpücüğü hatırlayacak bir çocuk, gelmeyen babasını kapıda bekleyen bir eş, oğlunun gelecek hayallerini yarım kalan bir anne… 2023’te 1.966 kişi iş kazalarında hayatını kaybetti. Bu sayı, rakam değil; ekmek peşinde koşarken evlerine dönemeyen canlar. Bu canların ardında bıraktığı acı hikâyeler, İş Güvenliği Haftası’nda hepimizin omuzlarına yüklenen ağır bir sorumluluk.
Bir lokma ekmek için ödenen ağır bedeller
“Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık. Aşağıdaki ölüm olasılık, yukarıdaki açlık kesin!” Bu sözler, Zonguldak’ta bir maden kazasından kurtulan işçinin dilinden dökülen acı gerçeğin ifadesi. İnşaatlarda yüksekten düşen, madenlerde göçük altında kalan, fabrikalarda makinelere sıkışan binlerce işçi, geçim derdiyle güvenliğini ikinci plana atmak zorunda kalıyor.
Asgari ücretle çalışan işçiler için durum daha da vahim. Aylık 20.002 TL ile geçinmeye çalışan bu insanların %42’si iş kaybetme korkusuyla tehlikeli koşullarda çalışmayı kabul ediyor, kazaları bildirmekten çekiniyor. Uzun çalışma saatleri, yorgunluk ve dikkat dağınıklığı daha fazla kazaya zemin hazırlıyor.
Rakamların soğuk yüzü ardındaki sıcak canlar
SGK verilerine göre 2023 yılında 681.401 iş kazası meydana geldi. Her gün ortalama 1.866 işçi, iş kazası geçiriyor. Bu kazaların %28’i inşaat sektöründe gerçekleşiyor. Ancak bu rakamlar, sadece kayıt altına alınabilen vakaları yansıtıyor. Kayıt dışı çalışma, bildirilmeyen kazalar ve meslek hastalıkları düşünüldüğünde, gerçek rakamlar çok daha yüksek.
İş kazalarının ekonomik maliyeti GSYH’nin %3-4’ü civarında. Ancak insan hayatının maddi bir karşılığı olabilir mi? Bir işçinin yıkılan hayallerinin, ailesinin gözündeki yaşların, çocuklarının geleceğindeki boşluğun bedeli nedir?
“Bana bir şey olmaz” dediğimiz her an
Bir inşaat işçisi şöyle anlatıyor: “Cephede çalışan işçilerin ‘rahat montaj yapamıyorlar’ diye kemersiz çalıştırıldığına tanık oldum, aynı gün bir işçi birinci kattan düşüp kolunu kırdı. Çoğunlukla iş yetişsin diye güvenlik önlemlerinin askıya alındığına tanık oluyorum.”
Hendek’teki havai fişek fabrikasında 2020 yılında meydana gelen patlamada 7 işçi hayatını kaybetti. Bu fabrikanın önceki 11 yılda 6 kez daha patladığını ve toplamda 13 kişinin can verdiğini biliyor muydunuz? Aynı şekilde, Amasra maden faciasından önce gaz ölçümlerinde anomaliler tespit edilmiş, ancak üretim durdurulmamıştı.
Mevzuat kağıt üzerinde kalmamalı
2012 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, tüm çalışanları kapsayan, proaktif bir yaklaşımı benimsiyor. İşverenlere çalışanların güvenliğini sağlama, risk değerlendirmesi yapma, iş güvenliği profesyonellerini görevlendirme ve eğitim verme yükümlülüğü getiriyor.
Ancak mevzuatın uygulamadaki eksiklikleri, yetersiz denetimler ve caydırıcı olmayan cezalar, kazaların önlenmesini zorlaştırıyor. İş güvenliği uzmanlarının bağımsızlık sorunu yaşaması, tespit ettikleri riskleri rahatça bildirebilmelerini engelliyor. Uzmanların maaşları işverenden aldığı bir sistemde, gerçek tehlikeleri rapor etmek cesaret istiyor.
Sendikalı işçi farkı: Yaşam hakkını savunmak
Sendikal örgütlenmenin iş güvenliği üzerindeki olumlu etkisini bir vida fabrikasında çalışan Erdoğan Özdemir şöyle anlatıyor: “Sendikalı olmadan önce haklarımız ve sağlığımız konusunda bilinçli değildik. Vidaları elimizle, kürek ve kovayla taşıyorduk. Ama biz bilinçlendikten sonra mıknatıslı taşıma sistemi talep ettik. Havalandırma, yemekhane ve iş elbisesi anlamında taleplerimizi kabul ettirdik.”
Bu örnek, işçilerin kendi sağlık ve güvenliklerini savunma gücü kazandıklarında neler başarabileceklerinin kanıtı. İş güvenliği, sadece işverenin sorumluluğu değil, işçilerin de aktif katılımını gerektiren ortak bir çaba olmalı.
Bir kaza engellendiğinde, bir hayat kurtarılır
Üzücü olan, yaşanan her trajedinin aslında öngörülebilir ve önlenebilir olması. İş kazalarının önlenmesi için atacağımız her adım, bir can kurtarabilir:
- İşyerlerinde güvenlik kültürünün yerleşmesi için sürekli eğitimler verilmeli
- Denetim mekanizmaları güçlendirilmeli, müfettiş sayısı artırılmalı
- İş güvenliği uzmanlarının bağımsızlığı sağlanmalı
- Çalışanların tespit ettikleri tehlikeleri bildirmesi teşvik edilmeli
- Sendikalaşma önündeki engeller kaldırılmalı
Toplumsal farkındalığın artması, iş güvenliğinin sadece bir maliyet kalemi değil, temel bir insanlık sorumluluğu olduğunun anlaşılması gerekiyor. Her gün işe giderken “Bugün eve sağ salim dönebilecek miyim?” endişesi taşıyan insanların varlığını kabul etmek, onların güvenliği için hep birlikte mücadele etmek zorundayız.
Rakamlar değil, insanlar
İş Güvenliği Haftası’nda hatırlamalıyız ki, iş kazalarını önlemek sadece bir yasal zorunluluk değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur. Bugün önlenebilecek bir tedbir alınmadığında yarın bir işçinin hayatı sona erebilir. Bir babanın, bir annenin, bir evladın, bir eşin hayatı…
Gelin iş güvenliğini, “maliyet” ve “zorunluluk” gözüyle değil, insani bir bakış açısıyla görelim. Çünkü hiçbir iş, bir insanın hayatından daha acil, hiçbir kâr bir canın değerinden daha önemli değildir.
İş Güvenliği Haftası’nda isimleri kayıtlara “sayı” olarak geçen tüm işçileri saygıyla anıyor, onların anılarını yaşatmak için güvenlik kültürünü geliştirme sorumluluğumuzu bir kez daha hatırlıyoruz.
YORUMLAR