Taziye; başsağlığı dileme, yakını/sevdikleri ölmüş kişilere sabır telkin etmek, gereken maddi ve manevi desteği vermektir. Acılı yürekleri teskin etmektir. Müslüman’ın görevlerinden olan bu manevi desteğin elbette bir adabı vardır. Taziyede kullanılacak sözler hassasiyetle seçilmelidir.  Bazen konuşmak yerine susmak gerekir. Giyilen kıyafetler bile özenle seçilmelidir. Bütün bunlar, cenaze yakınının hâliyle hemhâl olmaktır. Ölenle ölünmese de geride kalanların acısına ortak olmaktır. Hüzünler paylaşıldıkça azalır. Ölenin yakınlarına taziyede bulunmak, sabır ve metanet dilemek İslam kardeşliğinin bir gereğidir.

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 2/155.) ayet-i kerimesini hatırlatmak, “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” [Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz (Bakara 2/156.)] diyerek acıya tahammül göstermek, mükâfatını Allah’tan bekleyerek sabretmeyi telkin etmektir.  Taziyede sözü uzatmamak, abartmamak gerekir. Belki bazen içten bir sarılış her şeyi anlatır. İhtiyaçları olması durumunda bütün samimiyetimizle yanında olduğumuzu hissettirmektir taziyenin amacı. Taziye mümkün mertebe uzatılmamalı, üç gün ile sınırlandırılmalı, cenaze yakınlarını yoracak, masrafa sokacak, kalbini kıracak her türlü davranışlardan uzak durulmalıdır. Taziyelerde hassas davranıldığı hâlde bazen bilmeyerek de olsa yanlış ve kırıcı durumlar sergilenmektedir. Örneğin taziye evinde karşılaştığı arkadaşıyla sohbet ederken çocukluk anılarına kadar inmek ve gafilce yükselen kahkaha sesleri…

Dinimiz ve kültürümüz, cenaze yakınlarına karşı sorumluluklarımızı belirlemiştir. “Allah, merhum/merhumeye rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Sizlere de Rabbim sabr-ı cemil ihsan etsin. Geride kalanlara hayırlı, uzun ömür versin. Başınız sağ olsun.” şeklindeki dua ve temennilerle cenaze yakınına taziyede bulunmak uygun görülmüştür. Hz. Muhammed’in (s.a.s.), “Ölülerinizin iyiliklerini anın, onların kötülüklerini zikretmekten kaçının.” sözü, ölünün arkasından iyiliklerini konuşmayı, cenaze yakınlarını üzecek her türlü söz ve davranıştan kaçınmayı özetler niteliktedir.

Yakınını kaybeden kişiye sarılıp mevtanın bahtsızlığını anlatmak taziyenin amacına terstir. Zaman zaman şahit olmaktayız ki, yakınını kaybeden kişinin ağlamasına ” aman ha! Ağlamayın, ölünüz azap görür ”  diyerek karşı çıkılmaktadır.  Ölüye ağlama mes’elesi yeni bir mes’ele olmayıp, Resulullah (sav)’in bile, oğlu İbrahim’e ağlaması karşısında ” Ye Resulallah sen de mi?” denildiğinde: ” Şöyle buyurur: ” Göz yaşarır, kalp üzülür, fakat biz Rabbi’mizin razı olacağı sözlerden başkasını söylemeliyiz.” buyurmuştur. İçin için ağlanır, gözler yaş ta döker. Uygun görülmeyen şey adeta isyan edercesine feryat ve figan etmek, üst baş dövmek, yüksek sesle ağıtlar yakmaktır.

Taziye evi; sanat, spor, siyaset ve felsefi düşüncelerin tartışma/paylaşma yeri değildir. Taziye evinde uzun süre oturmak, espri yapmak hem mevtaya hem de yakınlarına saygısızlıktır. Dost ve akrabalarını görmüşken muhabbeti koyulaştırmanın yeri değildir taziye evi. Sabahın erken vakitlerinde veya geceleyin geç saatlerde taziye evine gitmekten kaçınmak gerekir. Mümkün mertebe taziye evinde yiyip içmemek en doğrusu olacaktır. Komşu ve akrabalar tarafından yapılmış olsa dahi ikramların “Taziye evi mi, düğün evi mi?” dedirtecek kadar abartılmaması gerekir.

Gelelim taziye evinde veya mezarlıklarda yemek ikramına:

Malumunuz olduğu üzere birçok yerde taziyelerde yemek ikramı yapılmaktadır. Bir yakınını kaybetmenin üzüntüsü içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelen kişilere yemek ikramı, ilave telaş ve sıkıntıya sebep olmakta, kederli aileye ilave yük getirmektedir. Taziyenin yapılış amacına da uygun olmayıp mekruh, sünnete aykırı ve bidattir. Sünnete uygun olan ise taziye sahiplerine ikram edilmesidir. Bugün bazı sivil toplum kuruluşları cenaze yakınları ile uzaktan gelenler için bu vazifeyi ifa etmektedirler. Gelin hep beraber hayırlı bir iş yapalım. Cenaze evlerinde komşuların veya hayırseverlerin ikram ettiği yemeğin dışında yemek vermeyelim ve bu ikramın da sadece taziye sahipleri ile uzaktan gelen misafirler için olduğunu bilelim. Mezarlıklarda pilav, lahmacun veya pide gibi ikramlarda bulunmayalım. Elalem ne der endişesine kapılmayalım. Ne derlerse desinler biz doğru bildiğimiz yolda dümdüz yürüyelim. Yakında onlar da bu tutum ve davranışın doğru olduğunu anlayacaklardır.

Taziye geleneğinin çeşitli yörelere göre farklılık gösteren uygulamaları vardır. Bazı yörelerde evlerde, cami bahçelerinde, taziye evlerinde veya mezarlıkların hemen çıkışında müsait bir yerde taziyeler kabul edilir.  Bazı yörelerde cenaze sahipleri taziye boyunca saç sakal tıraşı olmaz ve göterişli elbiseler giymez. Taziye evinin önünden geçerken yüksek sesle konuşulmaz. Televizyonlar üç-beş gün kapatılır. Ölüm gününden sonra geçen kırk günlük süre içinde kız isteme, nişanlama, düğün, sünnet gibi törenlerin yapılmamasına özen gösterilir. Bütün bunlar dini emir veya yasaklar değil, örf haline gelmiş adet ve geleneklerimizdir.

Kısmen yöremizde de uygulanan defin işi bittikten sonra mezarlığa gelenlere mendil veya havlu ikram etmek, kabrin üzerine dökülen suyun ibriğini kabrin yanı başına koymak ta dini birer görev değil, dinen doğru ve uygun olmayan adet ve geleneklerimizdendir. Gelin hep beraber bu uygulamaları da kaldıralım. Teçhiz, defin ve taziyelerimizi inancımızın özüne ve ruhuna uygun sade bir şekilde yapalım.

Fahri SAĞLIK

Karesi Müftüsü