Sosyal medyada çok güzel bir şeye denk geldim. Kısa bir hikaye mi diyeyim, gerçekten yaşanmış bir olay mı diyeyim bilemiyorum. Ama beni derinden etkilediğini açıkca söyleyebilirim. Bu yüzden sizlerle de paylaşmak istiyorum.
10 dakikalık bir filmin yılın en iyi kısa film ünvanını kazandığı ve sinemada gösterime gireceği açıklandı. Filmi merak edip izlemeye gelen büyük bir kalabalık toplandı. Seyirciler salona girdi ve film oynamaya başladı. Ama bir gariplik vardı.
Film başlayalı 6 dakika olmasına rağmen ekranda aynı sahne vardı, kamera açısı sadece bir odanın tavanını gösteriyordu. 7. dakikada aynı sahnede bir değişiklik olmadan geçince, seyirciler şikayet etmeye başladılar ve bazıları zamanını kaybettiğini söyleyerek salondan ayrılmak istedi.
Aniden kamera açısı tavandan yere indi ve omurilik felci, tamamen engelli yatağa uzanmış bir çocuk görüldü… Ve şu cümle yazılıydı: “Bu engelli çocuğun hayatının her saatinde gördüğü sahnenin sadece 8 dakikasını size sunduk. Ve siz buna 8 dakika bile katlanamadınız. Hayatınızın her saniyesinin değerini bilin ve şükredin.”
—————————————-
Evet bu yazdığımın gerçekten yaşanmış olup olmadığını bilmiyorum. Ama şöyle bir gerçek var ki felç olan insanlar var. Bizler halimize şükretmek yerine sürekli bir isyan peşinde olduğumuzdan, bizden daha zor durumda olan insanları fark etmiyoruz. Onların neler yaşadığını bugüne kadar bizim tattığımız duyguları tatlılar mı bilmiyoruz.
Yapmamız gereken aslında çok basit değil mi? Sadece empati kurmak. O sinema salonunda kim düşündü ki sonunun oraya bağlanacağını? Sadece insanlar uff puff yapmakla yetindi. Bazen insanların yerine kendimizi koymamız ve şükretmemiz gerekir. Hatta bazen değil bu hep gerekli.
Hep bir şeyler uğruna hayatımızı yıpratıyor ve hayattan zevk almıyorum gibi kelimeler kuruyoruz. İlla bir şeylerin değerini anlamak için başımıza bir şey gelmesini beklemeyelim. Başımızı yere eğip gezmek yerine, at gözlüğüyle bakmak yerine kaldırıp kafamızı bakarsak eğer zaten çoğu şeyi göreceğiz.
Şunu aklınızdan çıkarmayın ki biz bu hayatta tek başımıza değiliz. Bizimle birlikte yaşayan onca felçli, engelli insanlar da var. Allah korusun ama bizler de bir gün onlar gibi olabiliriz. Bu yüzden ki o insanlara baktıkça şükrü kendinizden ve duayı onlardan esirgemeyin…
Sosyal medyada çok güzel bir şeye denk geldim. Kısa bir hikaye mi diyeyim, gerçekten yaşanmış bir olay mı diyeyim bilemiyorum. Ama beni derinden etkilediğini açıkca söyleyebilirim. Bu yüzden sizlerle de paylaşmak istiyorum.
10 dakikalık bir filmin yılın en iyi kısa film ünvanını kazandığı ve sinemada gösterime gireceği açıklandı. Filmi merak edip izlemeye gelen büyük bir kalabalık toplandı. Seyirciler salona girdi ve film oynamaya başladı. Ama bir gariplik vardı.
Film başlayalı 6 dakika olmasına rağmen ekranda aynı sahne vardı, kamera açısı sadece bir odanın tavanını gösteriyordu. 7. dakikada aynı sahnede bir değişiklik olmadan geçince, seyirciler şikayet etmeye başladılar ve bazıları zamanını kaybettiğini söyleyerek salondan ayrılmak istedi.
Aniden kamera açısı tavandan yere indi ve omurilik felci, tamamen engelli yatağa uzanmış bir çocuk görüldü… Ve şu cümle yazılıydı: “Bu engelli çocuğun hayatının her saatinde gördüğü sahnenin sadece 8 dakikasını size sunduk. Ve siz buna 8 dakika bile katlanamadınız. Hayatınızın her saniyesinin değerini bilin ve şükredin.”
—————————————-
Evet bu yazdığımın gerçekten yaşanmış olup olmadığını bilmiyorum. Ama şöyle bir gerçek var ki felç olan insanlar var. Bizler halimize şükretmek yerine sürekli bir isyan peşinde olduğumuzdan, bizden daha zor durumda olan insanları fark etmiyoruz. Onların neler yaşadığını bugüne kadar bizim tattığımız duyguları tatlılar mı bilmiyoruz.
Yapmamız gereken aslında çok basit değil mi? Sadece empati kurmak. O sinema salonunda kim düşündü ki sonunun oraya bağlanacağını? Sadece insanlar uff puff yapmakla yetindi. Bazen insanların yerine kendimizi koymamız ve şükretmemiz gerekir. Hatta bazen değil bu hep gerekli.
Hep bir şeyler uğruna hayatımızı yıpratıyor ve hayattan zevk almıyorum gibi kelimeler kuruyoruz. İlla bir şeylerin değerini anlamak için başımıza bir şey gelmesini beklemeyelim. Başımızı yere eğip gezmek yerine, at gözlüğüyle bakmak yerine kaldırıp kafamızı bakarsak eğer zaten çoğu şeyi göreceğiz.
Şunu aklınızdan çıkarmayın ki biz bu hayatta tek başımıza değiliz. Bizimle birlikte yaşayan onca felçli, engelli insanlar da var. Allah korusun ama bizler de bir gün onlar gibi olabiliriz. Bu yüzden ki o insanlara baktıkça şükrü kendinizden ve duayı onlardan esirgemeyin…
YORUMLAR