Hak kavramı, insanlığın en temel kavramlardan biridir. Hukuk, Arapça’da hak kavramının çoğulu olarak haklar anlamına gelir. Oldukça geniş ve değişik anlamlara sahip olan “hak” sözlükte, doğruluk, gerçek, alacak, bir iş veya emek karşılığı ve pay manalarında kullanılır.

Her hakkın dayandığı bir hukuk manzumesi vardır. Hukuk da hakkın yerine getirilmesi için vazedilmiş kurallar manzumesidir. Bu kavram Kur’an-ı Kerim’de üç yüze yakın yerde geçmektedir. Allah, hakkın gerçekleştirilmesini ister. Her türlü hak ihlalleri Hak olan yüce Allah’ın yasakları arasındadır. Peygamberimiz Hz.Muhammet (s.a.v.)’in yirmi üç senelik peygamberlik vazifesi boyunca, hep hak ve adaletin tesîsi için uğraş verdiğini hepimiz biliriz. Çünkü O, hak ile gönderilen son hak peygamberdi.

Hakka dayanması gereken hukukun kaynağı, İslâm nazarında ilâhî iradedir. Yüce Allah’ın şirkten sonra bağışlamayacağı şey hak ihlalleridir. Kendi nefsiniz ve akrabalarınız aleyhine dahi olsa adalet ve hakkaniyetten ayrılmayın diye buyuran yüce Allah; hak ile gönderdiği Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ümmetine hakka uymayı ısrarla tavsiye etmiştir.

Hz. Peygamber’in uzunca bir duasında geçen, “Allahım! Sen haksın, senin vaadin haktır, sana kavuşmak haktır, senin sözün haktır, cennet haktır, cehennem haktır, peygamberler haktır, Muhammed haktır, kıyamet haktır” (Buhârî, “Teheccüd”, 1) cümlelerindeki hak kelimelerinden ilki “varlığı kati olan, kuşkuya yer bırakmayacak  kesinlikte gerçek ve sâbit olan” şeklinde açıklanmış ve bu vasfın yalnız Allah’a mahsus olduğu, çünkü sadece Allah’ın ezelden ebede yokluktan münezzeh bulunduğu belirtilmiştir.

Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler ve diğer İslâmî kaynaklarda hak kelimesi “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddî veya mânevî imkân, pay, eşya ve menfaatler, görev, sorumluluk, borç” gibi anlamlarda kullanılmıştır. Zenginlerin malında yoksulun hakkı bulunduğunu bildiren âyetlerle, akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını vermeyi emreden âyetlerde, hak kelimesi zekâtı veya din ve hukukun gerekli gördüğü malî yardımları anlatır. Benzer ifadeler hadislerde de geçmektedir. Hadislerde yer alan “Allah hakkı, Peygamber hakkı, İslâm’ın hakkı, fakirin hakkı, dilencinin  hakkı, din kardeşliği hakkı, arkadaşlık hakkı, dostluk hakkı, müslümanın müslüman üzerindeki hakkı, akraba hakkı, komşuluk hakkı, koca hakkı, zevce hakkı, misafir hakkı, yolculuk hakkı, mal hakkı” gibi ifadeler yanında, hayvan haklarına ilişkin açıklamalar, ayrıca Hz. Peygamber’in, kişinin kendi üzerinde bedeni ve organları ile ailesinin, misafirinin hakkı bulunduğunu belirterek bütün zamanı ibadetle geçirip bu hakları ihmal etmenin yanlış olduğunu bildiren hadisi, hakkın kapsamını ve önemini belirtmesi bakımından büyük değer taşır. Bu hadisin sonunda yer alan, “Hak sahibine hakkını ver” şeklindeki emir, herkese haklara riayet etme yükümlülüğü getirdiği gibi, “Hak sahibinin konuşma yetkisi vardır” ifadesi de hak sahibine hakkını kullanma, koruma ve isteme yetkisi tanımaktadır.

Bazı âyet ve hadislerde Allah’ın insanlar üzerindeki hakları yanında, O’nun inananları koruma, azaptan esirgeme, onlara yardım etme gibi lütuflarının da Allah üzerine birer hak olduğu ifade edilir. Hadislerde  geçen  “Allah’ın hakkı, kulun hakkı” gibi ifadeler, zamanla İslâmî kaynaklarda bütün hakların “Allah hakları” (hukūkullah) ve  “kul hakları” (hukūk-ı ibâd) şeklinde iki ana bölümde ele alınmasına yol açmış, bazan bunlara her iki hak bölümünü de ilgilendiren üçüncü bir haklar grubu eklenmiş, bu haklar fıkıh kitapları yanında ahlâk kitaplarında da inceleme konusu yapılmıştır.