Bugün 10 Kasım. Saat 9’u 5 geçiyor. Bu ülkeyi kuran, şuanda herkesin sahip olduğu değerlere ulaşmasını sağlayan Ata’mızın, aramızdan ayrılışının 80’inci yıl dönümü. Bugün O’nun bizi kaderimizle baş başa bıraktığı gün.

Herkes için, dünya için varını yoğunu ortaya koyan, bizler için parlak bir gelecek sunan adamdan yoksun kaldığımız gün bugün.

Atatürk’ü anlamak diye bir tabir var. Biraz zor ama araştırırsak, izinden gidersek bir o kadar da kolay. Bizler O’nun değerini bilerek büyüdük. Bir düşünelim o zamanlar Atatürk olmasaydı şuan da belki de nefes alamıyor olacaktık. Hadi alıyoruz diyelim peki sorarım sizlere rahat bir nefes almak mı olacaktı bu?

Okula başladığımızda bize ilk önce Atatürk anlatıldı. Fazla bir detaya girilmese de yaşımız ilerledikçe onu sevmeye başladıkça kendimiz araştırmaya başladık. Öğrendiğimiz şeyler arasında düşmanlarla nasıl savaşa girdiği, hangi antlaşmaları hangi maddelerde imzaladığı ve daha bir çok şey… Biraz aklı olan zaten O’nun yaptıklarını görünce büyüklüğünü anlardı.

“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” der Atatürk. Yüzünü gerçekten görmedik belki ama şimdi anlıyorum  ki senin fikirlerinle hareket ettiğimiz sürece çok iyi bir yerdeyiz Ata’m!

10 Kasım 1938 senesinde saat 9’u 5 geçe hayatın durduğunu herkes bilir. Siroz hastalığıyla mücadele eden Atatürk’ün artık iyileşmesi için bir çare yoktur. Hastalığının çabuk ilerlemesi de en nihayetinde kaçınılmaz sonu getirmiştir.

Atatürk’ün vefatı üzerine bayraklar yarıya kadar indirilmiş, evler dükkanlarda camlarına bayrak asarak aynı matemi yaşamışlardır.

Biz o gün Türkiye’nin en büyük kurucusuna veda ettik. Atatürk’ün geçliğe hitabesinde de dediği gibi birinci vazifemiz her zaman Türk Cumhuriyeti’ni ebediyyen korumak olacak. Onun attığı adımları takip edersek, yaptıklarını görmezden gelmeyip yolundan gidersek eğer, Mustafa Kemal Atatürk sonsuza kadar kalbimizde yaşayacaktır.