İnsanları harekete geçiren temel etken zorunluluktur. Zorunluluğun olmadığı durumları düşünürsek bunu daha rahat anlayabiliriz. Örneğin paraya ihtiyacımız olmasaydı her gün sabah kalkıp işe gider miydik? Veya okulu bitirmemiz ve iyi bir iş bulmamız garanti olsaydı ders çalışır mıydık? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama şu bir gerçek ki zorunlu olmasak günlük faaliyetlerimizin çoğunu yapmazdık.
Günümüzde, eski devirlere kıyaslarsak konfor ve gelir durumumuz arttı. Artık insanlar her şeye çok daha kolay ulaşıyor. Artık ısınmak için odun kesmek ve kömür taşımak zorunda değiliz. Yemek ve erzak için hayvan beslemek veya buğday ekmek zorunda değiliz. Marketten aldığımız malzemeler yemek pişirmek için yeterli. Yemeği dışarıdan söyleyenler için buna da gerek yok. Yeni nesil bu zorlukları görmeden büyüyor.
Konforlu ve rahat bir yaşamın hazır olarak sunulması yeni neslin kendini zorunlu hissetmemesine neden oluyor. Her şey önlerine hazır konan çocuklardan sadece günde belli bir süre ders çalışmaları isteniyor. Ancak bu bile bir çoğuna zor ve ağır bir görev gibi geliyor. Çocukların bir çoğu çabalamak ve yorulmak için yeterli motivasyona sahip değil. Zaten her şeyimiz var neden çalışalım mantığı yeni nesli rehavete itiyor.
Çalışma ve düzen alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılıyor. Ders çalışmayı da çalışmanın bir bölümü olarak değerlendirmek gerekir. Osmanlı’nın en zeki çocuklarının eğitildiği Enderun Mektebi’nde her sınıfın eğitim harici görevleri vardı. Bu görevler arasında temizlik ve yemek işleri bulunurdu. Öğrenciler hem çalışma alışkanlığı hem de sorumluluk duygusuna sahip olurdu. Yine bazı zengin ailelerin çocuklarını kendi fabrikalarında işçi olarak çalıştırdıklarını gazetelerden okuyoruz.
Elimizdeki imkanları çocuklarımızdan sakınacak halimiz yok. Küresel bir rekabet içinde bulunan çocuklarımızın ders çalışmasını engelleyecek şekilde ağır görevler de veremeyiz. Ancak bütün imkanların ve konforun sınırsız olarak sunulması ve çocukların hayatın zorluklarından tamamen izole edilmesi, onları hayata ve görevlerine karşı gevşemesine neden olabiliyor.
Günümüzde, eski devirlere kıyaslarsak konfor ve gelir durumumuz arttı. Artık insanlar her şeye çok daha kolay ulaşıyor. Artık ısınmak için odun kesmek ve kömür taşımak zorunda değiliz. Yemek ve erzak için hayvan beslemek veya buğday ekmek zorunda değiliz. Marketten aldığımız malzemeler yemek pişirmek için yeterli. Yemeği dışarıdan söyleyenler için buna da gerek yok. Yeni nesil bu zorlukları görmeden büyüyor.
Konforlu ve rahat bir yaşamın hazır olarak sunulması yeni neslin kendini zorunlu hissetmemesine neden oluyor. Her şey önlerine hazır konan çocuklardan sadece günde belli bir süre ders çalışmaları isteniyor. Ancak bu bile bir çoğuna zor ve ağır bir görev gibi geliyor. Çocukların bir çoğu çabalamak ve yorulmak için yeterli motivasyona sahip değil. Zaten her şeyimiz var neden çalışalım mantığı yeni nesli rehavete itiyor.
Çalışma ve düzen alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılıyor. Ders çalışmayı da çalışmanın bir bölümü olarak değerlendirmek gerekir. Osmanlı’nın en zeki çocuklarının eğitildiği Enderun Mektebi’nde her sınıfın eğitim harici görevleri vardı. Bu görevler arasında temizlik ve yemek işleri bulunurdu. Öğrenciler hem çalışma alışkanlığı hem de sorumluluk duygusuna sahip olurdu. Yine bazı zengin ailelerin çocuklarını kendi fabrikalarında işçi olarak çalıştırdıklarını gazetelerden okuyoruz.
Elimizdeki imkanları çocuklarımızdan sakınacak halimiz yok. Küresel bir rekabet içinde bulunan çocuklarımızın ders çalışmasını engelleyecek şekilde ağır görevler de veremeyiz. Ancak bütün imkanların ve konforun sınırsız olarak sunulması ve çocukların hayatın zorluklarından tamamen izole edilmesi, onları hayata ve görevlerine karşı gevşemesine neden olabiliyor.
YORUMLAR