1949 yılında Çin Halk Özgürlük Ordusu tarafından işgal edilen 35 milyon Müslüman Türk’ün yaşadığı Doğu Türkistan’da Çin zulmü devam ediyor.

Kominist Çin Devleti Doğu Türkistan topraklarını kalıcı olarak egemenliği altına almak için Uygur Türklerine ve yerli halka işkencelerini sürdürüyor. Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz yapılan onca zulüm ve işkenceye rağmen direniş gösteriyor ve Çin’in boyunduruğuna girmemek için zulme maruz kalıyor.

Günlük hayatta insan haklarının söz konusu olmadığı Doğu Türkistan’da her gün keyfi tutuklamalar, küçük, büyük, kadın, erkek demeden işkenceler, tecavüzler, gasp ve katliamlar yapılmaktadır. Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne karşı bana dokunmayan yılan bin yaşasın der gibi kulaklarımız sağır, gözlerimiz kör, vicdanlarımız toplama kamplarında esir olmuş adeta.

Dünyadaki zulüm yalnızca Doğu Türkistan’la sınırlı değil. Myanmar Devleti’nin Rohingyalı Müslümanlara yönelik uyguladığı soykırım politikasıyla Müslümanlar vahşi usullerle işkence ile katledilmektedir. Uluslararası örgütler Myanmar rejiminin Rohingyalı Müslümanlara genel ayrımcılık ve ırkçılık yaparak zulmettiğini belgelese de bölgedeki soykırım hala devam etmekte ve şiddetini arttırmaktadır.

Zulüm sadece Doğu Türkistan’da ve Arakan’da değil. Müslüman coğrafyalarının çoğu zulüm altında. Din kardeşlerimiz çeşitli işkencelere, tecavüzlere, katliamlara maruz kalırken bizler yardım çığlıklarını duymazdan geliyoruz.

Elbet Nemrutun yaktığı ateşi Hazreti İbrahim’e serin bir pınar eden Rabbimiz mazlum coğrafyalardaki zulüm ateşini de söndürecektir. 1 yılda hazırlanarak yakılan Nemrutun ateşini Hz. İbrahim’in imanına karşılık nasıl serin ve selamet kıldıysa mazlum coğrafyalarda yanan ateşe hangimizin imanı serinlik verecektir.

Allah zalime mühlet verir ve sonunda cezasını keser. Zulüm ile abad olunmaz. Elbet her zulüm bir gün sona erecektir. Ancak önemli olan zulüm ateşi yanarken bizim hangi rolü üstleneceğimiz. Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur. Zulmü her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur.

 

…………………………………………………………………………………………

Sarsıldık Ama Silkelenmedik

Son zamanlarda bizi ve gündemimizi sarsan depremler anlık yaşanıyor ve unutuluyor. Bir daha hiç deprem olmayacak ve her canlı sanki bir GÜN ölümü tadmayacak gibi hayat sarmalında savrulup duruyoruz. Oysa ki yaşanılanların ne kadar boş olduğu, kavgaların, savaşların gereksiz olduğu, hayat denen imtihan meydanında geçirdiğimiz her anın nasıl ziyan olduğunu anlasak ve gece yaşadığımız deprem gündüz başlayan yeni bir hayatın miladı olsa. Şu her şeyden şikayetçi memnuniyetsiz tavrımızı depremde bıraksak, daha çok tebessüm etsek, daha çok pozitif enerji yaysak, daha çok yetimin başını okşasak, Allahü Tealanın karşımıza çıkardığı payımıza düşen düşküne el uzatsak, Allah’ın verdiğini Allah yolunda harcasak, fitne, yalan, iki yüzlülük gibi toplumda infial uyandıran davranışlardan kaçınsak acaba deprem bizi bu kadar korkutur muydu?