Geçtiğimiz günlerde önce Almanya’da sonra Fransa’da çiftçi örgütleri eylem kararı alarak traktörleriyle şehirlere indiler. Gerekçeleri; para kazanamamaları. Bir çiftçi mikrofonlara; her gün birkaç çiftçinin intihar ettiğini, zor durumda olduklarını, hükümetin tarım politikalarının yanlışlığını vurguladı.
Bu haberi izlerken ister istemez bizim çiftçiler aklımıza geldi. Sendikaları ya da birlikleri olmadığı için tepkilerini dile getiremeseler de her gün pazarlarda alışveriş yaparken dinliyoruz. Yıllardır plansız üretim yapılmasından mağdur olan üretici, yok pahasına sattığı ürünlerin uluslararası şirketlerin yönettiği marketlerde fahiş fiyatlara satıldığını gördükçe soğuyor bu işten. Haksız da sayılmazlar. Bin bir çile ile yetiştirdikleri ürünlerden başkalarının daha çok kazanmasını hazmedemiyorlar.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki çiftçiler bütün desteklemelere rağmen şikayet ediyorsa, bizimkiler ne yapsın? Bu yüzdendir ki; işi gücü bırakıp köyden kente göç ediyorlar. Tarımla uğraşmak ve bilinmez riskleri alıp üretim yapmak yerine asgari ücretle çalışmayı seçiyorlar. Bu işler böyle giderse üretim kültürü yok olacak. Tarlada çalışacak kimse kalmayacak.
Tarla kalacak mı? Bütün köylerde; kim olduğu, sermayesinin nereden geldiği belli olmayan, amacı şüpheli sermayedarların satılık her tarlayı görmeden almalarına bakarsak o da zor.
Çok değil yakın bir gelecekte tarımsal üretimin yabancı yatırımcıların eline geçmesi, halkımızın da asgari ücretli olarak onların emrinde çalışması kaçınılmaz. Çevrenizde beslediği birkaç hayvanı, ektiği birkaç dönüm tarlasıyla geçinebilen var mı? İzlenen tarım politikalarında artık küçük üreticilerin yeri yok. Büyük sermaye koyanlar ayakta kalabilir. Peki; sermayesi büyük olan köylü var mı?
Oysa Türkiye bir tarım ülkesi. Elbette sanayileşecek ama tarımı asla ihmal etmemeli. Çünkü tarım, sanayinin hammaddesidir. Üstelik Türkiye bulunduğu coğrafya, iklimsel çeşitlilik, sahip olduğu insan kaynağı vb. birçok özellikler nedeniyle tarımı kalkınmanın motoru yapmalıdır.
Ukalalık yapmak, haddimi aşmak asla istemem. Koskoca Tarım Bakanlığı ve onlarca Ziraat Fakültesi var. Elbette ki yazdıklarımızı hatta daha fazlasını biliyorlardır. Ancak mevcut anlayışla bu işlerin yürümediği aşikar. Kökten bir zihniyet değişikliği şart. Bunu sağlayacak önderlerde siyasetçiler.
En kısa zamanda bakanlıkça yapılacak üretim planlamasının hayata geçirilmesi, zirai ürünlerde taban fiyat uygulamasının yapılması ve çiftçilerin örgütlenmesine yardımcı olunması bu sektörün kurtulmasını sağlayacaktır. Köy ve köylü milletin nüvesini oluşturur. Mutlaka yaşatmalıyız. Bunun için de ziraat ve hayvancılıktan para kazanmalılar. Onlara her türlü desteklemenin sağlanması millet olarak kalmanın şartıdır.
Sağlıcakla kalın.
Geçtiğimiz günlerde önce Almanya’da sonra Fransa’da çiftçi örgütleri eylem kararı alarak traktörleriyle şehirlere indiler. Gerekçeleri; para kazanamamaları. Bir çiftçi mikrofonlara; her gün birkaç çiftçinin intihar ettiğini, zor durumda olduklarını, hükümetin tarım politikalarının yanlışlığını vurguladı.
Bu haberi izlerken ister istemez bizim çiftçiler aklımıza geldi. Sendikaları ya da birlikleri olmadığı için tepkilerini dile getiremeseler de her gün pazarlarda alışveriş yaparken dinliyoruz. Yıllardır plansız üretim yapılmasından mağdur olan üretici, yok pahasına sattığı ürünlerin uluslararası şirketlerin yönettiği marketlerde fahiş fiyatlara satıldığını gördükçe soğuyor bu işten. Haksız da sayılmazlar. Bin bir çile ile yetiştirdikleri ürünlerden başkalarının daha çok kazanmasını hazmedemiyorlar.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki çiftçiler bütün desteklemelere rağmen şikayet ediyorsa, bizimkiler ne yapsın? Bu yüzdendir ki; işi gücü bırakıp köyden kente göç ediyorlar. Tarımla uğraşmak ve bilinmez riskleri alıp üretim yapmak yerine asgari ücretle çalışmayı seçiyorlar. Bu işler böyle giderse üretim kültürü yok olacak. Tarlada çalışacak kimse kalmayacak.
Tarla kalacak mı? Bütün köylerde; kim olduğu, sermayesinin nereden geldiği belli olmayan, amacı şüpheli sermayedarların satılık her tarlayı görmeden almalarına bakarsak o da zor.
Çok değil yakın bir gelecekte tarımsal üretimin yabancı yatırımcıların eline geçmesi, halkımızın da asgari ücretli olarak onların emrinde çalışması kaçınılmaz. Çevrenizde beslediği birkaç hayvanı, ektiği birkaç dönüm tarlasıyla geçinebilen var mı? İzlenen tarım politikalarında artık küçük üreticilerin yeri yok. Büyük sermaye koyanlar ayakta kalabilir. Peki; sermayesi büyük olan köylü var mı?
Oysa Türkiye bir tarım ülkesi. Elbette sanayileşecek ama tarımı asla ihmal etmemeli. Çünkü tarım, sanayinin hammaddesidir. Üstelik Türkiye bulunduğu coğrafya, iklimsel çeşitlilik, sahip olduğu insan kaynağı vb. birçok özellikler nedeniyle tarımı kalkınmanın motoru yapmalıdır.
Ukalalık yapmak, haddimi aşmak asla istemem. Koskoca Tarım Bakanlığı ve onlarca Ziraat Fakültesi var. Elbette ki yazdıklarımızı hatta daha fazlasını biliyorlardır. Ancak mevcut anlayışla bu işlerin yürümediği aşikar. Kökten bir zihniyet değişikliği şart. Bunu sağlayacak önderlerde siyasetçiler.
En kısa zamanda bakanlıkça yapılacak üretim planlamasının hayata geçirilmesi, zirai ürünlerde taban fiyat uygulamasının yapılması ve çiftçilerin örgütlenmesine yardımcı olunması bu sektörün kurtulmasını sağlayacaktır. Köy ve köylü milletin nüvesini oluşturur. Mutlaka yaşatmalıyız. Bunun için de ziraat ve hayvancılıktan para kazanmalılar. Onlara her türlü desteklemenin sağlanması millet olarak kalmanın şartıdır.
Sağlıcakla kalın.
YORUMLAR