Mevsimlerde bir gariplik herkesin dikkatini çekiyor. Bugün itibariyle Kasım ayının yarısını geçmiş olmamıza rağmen yağış yok ve sıcaklıklar normalin üzerinde. Bahçemdeki biberler, patlıcanlar, hatta domatesler bile çiçek açmış ve ürün vermeye devam ediyor. Elli yıl önce, Eylül ayında yaşadığımız hava şartları iki ay gecikmeyle yaşanıyor. Neden?
Küresel ısınma diyorlar. Televizyon haberlerinden öğrendiğime göre çok büyük bir buz kütlesi yok olmuş. Isınmanın çok bariz bir sonucuymuş. Önlem alınmazsa geri dönülemez bir noktaya doğru gidiyormuş gelişmeler. Kısacası insanlık kendi sonunu hazırlıyor. “Nuh tufanı” gibi yok edici bir sona doğru son sürat gidiyoruz. Ne uğruna?
Biraz daha güç, biraz daha para uğruna. Daha fazla kazanma hırsı o kadar gözümüzü karartmış ki; insan sağlığına zararlı olduğunu bildiğimiz halde genetiği ile oynanmış tohumları ekip, elde ettiğimiz ürünleri bile bile komşularımıza, milletimize yediriyoruz. Hormonlu hayvanlardan elde ettiğimiz etleri satıyoruz. En traji komik tarafı da bu durumdan hepimizin şikayetçi olması. Yapan biz, şikayet eden de biz. Bu nasıl bir çaresizliktir?
Aslında biz, öncelikle kendi ülkemiz hatta ilimizde bu durumu çözmeliyiz. Göz göre göre bu coğrafyada atalarımızın ektiği tohumlar, yetiştirdiği hayvanları yok edip, laboratuvarlarda üretilmiş hibrit tohumları ve genetiği değiştirilmiş hayvanları üretmekten vazgeçelim. Doğaya zarar veren ürünler yerine doğayla barışık, uyumlu ürünleri tercih edelim. Temiz toprak, temiz su, temiz hava ve güvenilir gıda; sağlıklı insan demektir.
Karlı gibi görülen ancak uzun vadede maliyeti çok daha yüksek olan bitki ve hayvan taslakları yerine; ata tohumlarımızı ve yerli hayvan ırklarımızı yetiştirelim. Bizim ülkemiz, hem mevsim şartları hem de insan kaynağı bakımından buna müsait. Toprak, su ve hayvanlarımız için meralarımız yeterli.
Belediyelerimiz gereksiz harcamalar yapacağına buna öncülük edebilirler. Kuracakları örnek çiftliklerde istihdam yaratıp hem işsizliği azaltır hem de sağlıklı gıda sağlayabilirler. Balıkesir’de yapılacak bu uygulamalar çevre illerden de yoğun talep göreceğinden çok fazla bir mali yük oluşturmayacaktır.
Bu anlattıklarımın, yazımın başında bahsettiğim küresel ısınma ile ne alakası var derseniz mesele şu: Genetiği ile oynanmış bitki ve hayvan demek; daha fazla gübre, ilaç, kimyasal yem demek. Daha fazla plastik kullanımı, daha fazla enerji kullanımı, daha fazla karbon salınımı demek. Bu da; hava, su ve toprağın kirlenmesi demek.
Bütün bunların sonucunda yaşadığımız küresel ısınma; buzulların erimesi, denizlerin yükselmesi ve mevsimlerin değişmesi sonucunu oluşturacak bu da dünyanın sonunu getirecektir.
Sağlıcakla…
Mevsimlerde bir gariplik herkesin dikkatini çekiyor. Bugün itibariyle Kasım ayının yarısını geçmiş olmamıza rağmen yağış yok ve sıcaklıklar normalin üzerinde. Bahçemdeki biberler, patlıcanlar, hatta domatesler bile çiçek açmış ve ürün vermeye devam ediyor. Elli yıl önce, Eylül ayında yaşadığımız hava şartları iki ay gecikmeyle yaşanıyor. Neden?
Küresel ısınma diyorlar. Televizyon haberlerinden öğrendiğime göre çok büyük bir buz kütlesi yok olmuş. Isınmanın çok bariz bir sonucuymuş. Önlem alınmazsa geri dönülemez bir noktaya doğru gidiyormuş gelişmeler. Kısacası insanlık kendi sonunu hazırlıyor. “Nuh tufanı” gibi yok edici bir sona doğru son sürat gidiyoruz. Ne uğruna?
Biraz daha güç, biraz daha para uğruna. Daha fazla kazanma hırsı o kadar gözümüzü karartmış ki; insan sağlığına zararlı olduğunu bildiğimiz halde genetiği ile oynanmış tohumları ekip, elde ettiğimiz ürünleri bile bile komşularımıza, milletimize yediriyoruz. Hormonlu hayvanlardan elde ettiğimiz etleri satıyoruz. En traji komik tarafı da bu durumdan hepimizin şikayetçi olması. Yapan biz, şikayet eden de biz. Bu nasıl bir çaresizliktir?
Aslında biz, öncelikle kendi ülkemiz hatta ilimizde bu durumu çözmeliyiz. Göz göre göre bu coğrafyada atalarımızın ektiği tohumlar, yetiştirdiği hayvanları yok edip, laboratuvarlarda üretilmiş hibrit tohumları ve genetiği değiştirilmiş hayvanları üretmekten vazgeçelim. Doğaya zarar veren ürünler yerine doğayla barışık, uyumlu ürünleri tercih edelim. Temiz toprak, temiz su, temiz hava ve güvenilir gıda; sağlıklı insan demektir.
Karlı gibi görülen ancak uzun vadede maliyeti çok daha yüksek olan bitki ve hayvan taslakları yerine; ata tohumlarımızı ve yerli hayvan ırklarımızı yetiştirelim. Bizim ülkemiz, hem mevsim şartları hem de insan kaynağı bakımından buna müsait. Toprak, su ve hayvanlarımız için meralarımız yeterli.
Belediyelerimiz gereksiz harcamalar yapacağına buna öncülük edebilirler. Kuracakları örnek çiftliklerde istihdam yaratıp hem işsizliği azaltır hem de sağlıklı gıda sağlayabilirler. Balıkesir’de yapılacak bu uygulamalar çevre illerden de yoğun talep göreceğinden çok fazla bir mali yük oluşturmayacaktır.
Bu anlattıklarımın, yazımın başında bahsettiğim küresel ısınma ile ne alakası var derseniz mesele şu: Genetiği ile oynanmış bitki ve hayvan demek; daha fazla gübre, ilaç, kimyasal yem demek. Daha fazla plastik kullanımı, daha fazla enerji kullanımı, daha fazla karbon salınımı demek. Bu da; hava, su ve toprağın kirlenmesi demek.
Bütün bunların sonucunda yaşadığımız küresel ısınma; buzulların erimesi, denizlerin yükselmesi ve mevsimlerin değişmesi sonucunu oluşturacak bu da dünyanın sonunu getirecektir.
Sağlıcakla…
YORUMLAR