Her milletin dini ve millî günleri, tarihî hâtıralarını canlandıran bayramları olduğu gibi, aynı dine mensup kimselerin de dinî günleri ve dinî bayramları vardır. Dinî bayramlar, insanlar arasında kaynaşmanın, dayanışmanın, kardeşlik ve dostlukları geliştirmenin bir vesilesi olarak özel bir öneme sahiptir.
Bayramlar, sosyal dayanışma ve barış şuurunun canlı olduğu günlerdir.
Bildiğimiz gibi İslâm dinine mensup Müslümanların iki büyük bayram Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiklerinde, Medinelilerin bayram yaptıkları iki günleri vardı. Hz. Peygamber:
– “Bu günler nedir?” diye sorduğunda Medineliler:
– “Biz cahiliye döneminden beri bu günlerde eğleniriz” dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz:
-“Allah size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır” buyurmuştur.
Ramazan ve Kurban Bayramları hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmış o günden beri kutlanan bu iki bayram, Müslümanların dini ve millî bayramları olmuştur.
Bayramları nasıl değerlendirmeliyiz?
Bayram hazırlıkları haftalar öncesinden başlar. Bayramlarda temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, dişlerin fırçalanması, güzel kokular sürülmesi, güler yüzlü olunması, namazdan önce ramazan bayramında tatlı bir şey yenilmesi, namaza mümkünse yürüyerek gidilmesi ve dönüşte başka bir yolun kullanılması, çokça sadaka dağıtılması, fitrenin namazdan önce verilmesi, namaza giderken tekbir getirilmesi güzel görülmüştür.
Her iki bayram da bayram namazı ile başlar. Hz. Peygamber bu hususu, okuduğu bir bayram hutbesinde şöyle ifade etmiştir:
“Bu günümüzde yapacağımız ilk iş namaz kılmamızdır… Her kim böyle yaparsa, şüphesiz bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur.”
Bayram namazı iki rekâtlı bir namazdır. Cuma namaz kılmakla sorumlu olan her kesin kılması gereken bu namaz ihmal edilmemelidir. Bayram namazına, mükellef olmayan küçük çocuklarımızı da getirmeli ve onlara da bu manevî havayı teneffüs ettirmeliyiz.
Yüce milletimizin engin bir bayram kültürü vardr. Ramazan bayramı, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkasından verilen bir “genel iftar ziyafeti” hükmündedir ve bu anlamından dolayı ona “fıtır bayramı (iftar bayramı)” denilmiştir. Ramazan bayramının ilk günü bu yönüyle bir aylık Ramazan orucunun iftarı olmaktadır. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah’ın sembolik ziyafetine katılmamak anlamına gelir ki, bu doğru değildir.
Bayram günleri barış ve sevinç günleridir. Dargınlık dinen yasaktır. Elbette bir arada yaşayan aile ve toplum fertleri arasında anlaşmazlıklar, sürtüşme ve tartışmalar olabilir. Bu gayet normaldir. Ama bunları dargınlık safhasına vardırmamak gerekir. Bilhassa akrabalar, sıla-i rahim denilen ziyaret bağı ile aradaki bağlarını kuvvetlendirmelidirler. Hz. Peygamber, müminlerin üç günden fazla dargın durmalarının uygun olmadığını belirterek şöyle buyurmuşlardır: “Bir Müslümanın diğer Müslümana üç günden fazla dargın durması helâl olmaz.”
Affedilmek istiyorsak affedici olmalıyız.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”
Bu ayet nazil olduğunda Hz. Peygamber, ayetin açıklamasını Cebrail’e sormuş, o da şöyle cevap vermiştir: “Allah, sana zulmedeni ve haksızlık edeni affetmeni, sana vermeyene vermeni, sana gelmeyene gitmeni emretmektedir.”
Bayram sabahı camilerimizi dolduran Müslümanların hep birlikte ve içtenlikle Yüce Allah’a yönelmeleri, O’ndan af ve bağış dilemeleri ayrı bir önem taşır. Çünkü böyle bir amaçla bir araya gelen, aynı iman ve heyecanı taşıyan toplulukları Yüce Allah’ın rahmeti kuşatır ve onları affeder.
Bayram günlerinde hayatta iseler annemizin-babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Dinimizde Allah’a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiştir. Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı saygı ve sevgi duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak tebrikleşmeliyiz. Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız. Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları ziyaret etmeli, kendilerine şifa dileklerimizi sunmalıyız. Yetimlerin ve kimsesiz çocukların başını okşamalı, onlara anne ve baba gibi davranmalıyız. Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız. Bizden hayır dua bekleyen ölülerimizin mümkünse mezarlarına giderek değilse bulunduğumuz yerden onlara dua etmeli, ruhları için hayır ve hasenatta bulunmalıyız.
Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız. Çocuklara hediyeler (bayram harçlığı) vererek onları sevindirmeliyiz.
Her zaman olduğu gibi bayram günlerinde de, İslâm’ın emrettiği şekilde, çevremizdeki insanlara iyi davranmalı, incitici ve zarar verici davranışlardan sakınmalıyız. Bütün bunlar, toplumu oluşturan fertleri birbirleriyle kaynaştırarak millî birliğin sağlanmasında ve toplumu rahatsız eden ayrılık ve düşmanlıkların yok olmasında etkili olan hususlardır.
Özellikle hane reisleri bayramda hanelerini kapatıp tatile gitmemeli, evlerinde ziyaretçilerini karşılayarak onlara ikramda bulunmalıdır.
Bu duygularla hepinizin Ramazan Bayramını tebrik ediyor, daha nice bayramlara sağlıkla, huzurla erişmenizi yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Mübarek bayramın, ülkemize, İslâm âlemine özellikle Filistinli mazlum kardeşlerimize ve bütün insanlığa iyilik ve hayırlar getirmesini diliyorum.
YORUMLAR