Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Fahri Sağlık

İNSAN VE HAK KAVRAMI

Hak kavramı dinin ve hukukun en temel kavramlarından birisidir. Fakat günümüzde hak kavramının kullanıldığı bağlam sadece din ve hukuk alanı ile sınırlı değildir. Ahlak Felsefesi ve Siyaset Felsefesi alanındaki tartışmalarda da sıklıkla hak kavramı kullanılmaktadır. Bununla birlikte tartışmacılar bu kavrama çoğunlukla belli bir amaca ulaşmak veya diğer bir deyişle belli bir görüşü savunmak niyetiyle başvurmaktadır. Hak kavramının güncel hukuki, ahlaki ve siyasi tartışmaları kesin çözüme kavuşturmakta kullanılabilecek bir delil olabilmesi için öncelikli olarak kavramın kendisinin ne olduğu üzerinde bir uzlaşmanın sağlanmasına ihtiyaç vardır. Bir başka ifadeyle hak kavramı etrafından sürdürülen tartışmaların bir sonuca bağlanabilmesi için öncelikli olarak “Hak nedir?” veya “Bir hakka sahip olmak ne demektir?” sorularının cevaplandırılması gerekir

İslâm hukuk sisteminde çok özel bir yeri ve değeri olan hak kavramı “Hukukun koruduğu menfaattir” şeklinde tarif edilmiştir. Her hak, bir takım sorumlulukları da beraberinde getirir.

Din alanında hak; Yüce Allah’ın peygamberleri aracılığı ile insanoğluna bildirdiği ilahi buyrukları ifade eder. Bu yönü ile hak, gerçek, hakikat anlamına gelir. İlahi buyrukların hak ve hakikat olduğuna inanmak imanın gereğidir. “Gerçek, rabbinden gelendir; o halde sakın şüpheye düşenlerden olma!” ( Bakara Suresi, 147 )

Hak, ayrıca gerçekliği, doğruluğu ve adaleti, başka bir deyişle her şeyi yerli yerine koymayı, her şeyi yerli yerinde yapmayı da ifade eder. Allah’ın bir adı da el-Hakk’tır. Mehmet Akif Asr Suresi Şiirinde “Halikın namütenahi adı var en başı Hakk. Ne büyük şey kul için Hakk’ı tutup kaldırmak” derken mutlak hakikat ve gerçeği ifade ediyor.

Bunun karşısında zulüm vardır. Hakk’a teslim olan kişi O’nun gösterdiği biçimde doğruluk ve adalete yönelir, batılın ve zulmün karşısında yer alır.

Her insanın üzerinde birçok hak ve sorumluluk bulunmaktadır. Bu haklar;

Yüce Allah’ın hakları ve yaratılmışların hakları diye iki kısımda özetlenebilir.

Yüce Allah’ın üzerimizdeki hakları; O’nun varlığına ve birliğine inanmak, hiçbir şeyi ortak koşmadan kulluk görevlerimizi yapmak ve yasaklarından sakınmaktır.

Yaratılmışların haklarına gelince;                                                       

Yaratılmışların başında insanlar gelmektedir. İnsanlar arasındaki bütün ilişkiler, “fertlerin karşılıklı hak ve görevleri” kapsamında değerlendirilir. Bunlara kısaca kul hakları denilir.

Ana-baba, evlat, eş, komşu, akraba, arkadaş, işçi-işveren hakları bu tür kul haklarındandır.

İnsanlar dışındaki diğer canlı varlıkların da gözetmemiz gereken hakları vardır.

Bu haklara örnek olarak; onlara zarar vermemek, aç ve susuz bırakmamak, yuvalarını yıkmamak ve yavrularını öldürmemek gibi hakları sayabiliriz.

Ayrıca doğal çevreyi, evimiz gibi korumak, doğal dengeyi bozacak işler yapmamak görev ve sorumluluklarımız arasındadır.

Bir de kamu hakları denilen haklar vardır ki bunlar, hem yüce Allah, hem de,  kul hakları kapsamında değerlendirilmektedir. Devlet, vatan, millet, Kur’an ve Sünnete karşı görev ve sorumluluklarımız bu haklara örnek olarak verilebilir.

Müslüman, herkesin hukukuna saygılı olmalı, Allah ve kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınmalı kul ve kamu hakkını, hak sahibi bağışlamadıkça Allah’ın bağışlamayacağını bilmelidir.

Başkalarının hak ve hürriyetlerine zarar vermemek kaydıyla, her insanın bu dünyada yaşama, nimetlerinden yararlanma, mal-mülk edinme, neslini devam ettirme, seyahat etme, öğrenme, düşünme ve düşündüklerini ifade etme, inanma ve inancının gereğini yerine getirme, ticaret yapma, çalışma ve kazandığını koruma gibi hak ve hürriyetleri vardır.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Mekanizmaları

1948’de “insan haklarının anayasası” olarak kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”, insanın doğuştan sahip olduğu kişisel hak ve özgürlükleri tanımlar; her insanın yasa önünde eşit olduğunu, işkenceye, kötü muameleye ve onur kırıcı cezalara tabi tutulamayacağını ilan eder. Bildirge, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi yolunda uluslararası toplum tarafından sürdürülen çabalara yol gösterici işlevini güya bugün de sürdürmektedir. Sizce bu mekanizmalar gerçekten çalışıyor/ çalıştırılıyor mu?

Anayasanın 90. maddesine getirilen değişiklikle temel hak ve özgürlükler konusundaki ulusal yasaların uluslararası insan hakları sözleşmelerinde yer alan hükümlerle farklılık içermesi halinde uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümlerin geçerli olduğu hükme bağlanmıştır.

Uluslararası sözleşmelerde teoride yazılan bu hakların pratiğe ne kadar aktarıla bilindiğini hepimiz televizyon ekranlarından seyrederek öğrendik. Hak güçlülerin değil, yüce yaratıcının çizdiği ilahi adalet prensiplerine uymadığı sürece sözde kalmaya devam eder ve insanlığın problemlerinin çözümüne katkı sağlamaz. Teoride ırkı, rengi, dili, dini ve cinsiyeti ne olursa olsun, bütün insanlar, kanun önünde eşit kabul edilir. Bugün Filistin’de, Gazze’de yaşayan insanların diğer insanlarla eşit tutulduğuna insanlığın yüze kaçı inanıyor acaba?

Bugün medeni kabul edilen Avrupa Birliği ülkelerimde, Amerika Birleşik Devletlerinde rengi beyaz ile siyah ya da sarı olanların eşit tutulduğuna insanlığın yüze kaçı inanıyor acaba?

İnsanlığın huzur ve mutluluğu hak kavramını yazılı metinlere hapsetmeyip pratiğe yansıtmak, sosyal statüsü ve ekonomik durumu ne olursa olsun bütün insanlara hakça muamele etmektir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER