Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Pınar Bolluk

Apartman Yaşamında Komşuluk İlişkileri: Kaybolmaya Yüz Tutan Bir Değer

Sevgili okurlarım,

Geçen gün asansörde karşılaştığım komşumla göz göze geldik. İkimiz de başımızı öne eğip telefonlarımıza bakmayı tercih ettik. O an düşündüm de, çocukluğumda yaşadığım apartmanda böyle miydi? Her dairenin kapısı birbirine açılır, çocuklar koridorlarda oynar, komşular birbirinin sevincine, tasasına ortak olurdu. Peki ne oldu da buraya geldik?

Modern yaşamın getirdiği yoğun tempo, hepimizi kendi kabuğumuza çekilmeye zorluyor. Sabah işe koşturmaca, akşam eve yorgun argın dönüş… “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözü, artık sadece büyüklerimizden duyduğumuz, nostaljik bir öğüt haline geldi. Oysa bu söz, yüzyılların deneyiminden süzülüp gelen bir yaşam bilgeliğiydi.

Apartman dairelerimiz, adeta birbirinden yalıtılmış küçük adalara dönüştü. Yan dairede kim oturuyor, ne iş yapıyor, nasıl bir hayat sürüyor? Çoğumuz bunları bilmiyoruz bile. Güvenlik kaygısı, özel hayatın gizliliği gibi modern çağın gereklilikleri arkasına sığınıp, insani ilişkilerimizi örseledik. Kapımızı çalan komşuya şüpheyle bakıyoruz. “Acaba ne istiyor?” diye düşünüyoruz önce.

Hatırlayın, bir zamanlar komşumuz hastalandığında yemek götürürdük. Bayramlarda kapı kapı dolaşır, tatlı ikram ederdik. Çocuklarımız birlikte büyür, birbirlerinin derdine ortak olurdu aileler. Apartman toplantıları sadece aidat ve gider konuşulan mecralar değil, samimi sohbetlerin yapıldığı buluşmalardı.

Bugün ise apartman gruplarımız var mesela, ama sadece şikâyet yazmak için kullanıyoruz. “Üst kattan gürültü geliyor”, “Alt kat çamaşır suyuyla temizlik yapıyor”, “Merdivene ayakkabı bırakmayalım” gibi mesajlarla dolu. İnsani temasın yerini dijital şikâyet mekanizmaları aldı.

Peki bu değişim sadece bizim mi tercihimiz? Yoksa modern yaşamın dayattığı bir zorunluluk mu? Belki de ikisi birden. İş yaşamının yoğunluğu, sosyal medyanın hayatımızı ele geçirmesi, güvenlik endişeleri ve bireyselleşme kültürü, hepsi bu değişimde rol oynuyor.

Ancak unutmayalım ki, komşuluk ilişkileri sadece bir nostalji değil, aynı zamanda sosyal bir güvenlik ağıdır. Deprem, yangın gibi afetlerde ilk yardıma koşacak olanlar komşularımızdır. Evde düşüp kalkan yaşlı komşumuzun yardımına koşacak olan da yine komşularıdır.

O halde ne yapmalı? Öncelikle bu değişimin farkına varmalı ve küçük adımlarla başlamalıyız. Asansörde karşılaştığımızda gülümsemeyi deneyelim mesela. Yeni taşınan komşumuza “hoş geldin” diyelim. Yaşlı komşumuzun alışveriş poşetlerini taşımasına yardım edelim. Apartman toplantılarına katılıp, sadece sorunları değil, çözümleri de konuşalım.

Komşuluk ilişkilerini yeniden canlandırmak, aslında insani değerlerimizi ve toplumsal dokumuzun yeniden güçlendirmek demektir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Çünkü bir apartmanda yaşamak, sadece aynı binayı paylaşmak değil, bir topluluk olmaktır.

Belki de şimdi, tam da şu an, yan dairenize bir “merhaba” demenin tam zamanı. Kim bilir, belki de bu küçük adım, kaybolmaya yüz tutan değerlerimizi yeniden yeşertmenin başlangıcı olacak.

Unutmayın, güçlü komşuluk ilişkileri, güçlü toplumların temelidir. Ve bu temeli yeniden inşa etmek için henüz çok geç değil.

Sevgi ve umutla kalın, değerli okurlarım.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER