Geçen gün dolabımı karıştırırken elime annemin yıllar önce ördüğü bir çetik ilişti. O kadar narin, o kadar özenle örülmüştü ki… Rengi biraz solmuş olsa da, her ilmeğinde annemin sevgisi duruyordu hâlâ. Bu çetik beni düşündürdü: Artık kaç evde el örgüsü çetik var? Kaç anne kızına çetik örüyor? Ya da daha da önemlisi, kaç genç çetik nedir biliyor?
Makineleşme hayatımızı kolaylaştırdı, bunu inkar edemeyiz. Düğmeye basıyorsunuz, çamaşır yıkanıyor. Bir tuşa dokunuyorsunuz, yemek pişiyor. Telefonu açıyorsunuz, istediğiniz ürün kapınıza geliyor. Ama bu kolaylığın bedeli, el emeği ürünlerin yavaş yavaş hayatımızdan çıkması oldu. Her şey fabrikasyon, her şey seri üretim…
Eskiden her evde bir tezgah vardı. Kadınlar kışlık hazırlıklarını yaparken bir yandan da örgülerini örerlerdi. Uzun kış gecelerinde televizyon yerine şiş sesleri doldururdu odaları. Anneler kızlarına, nineler torunlarına örgü örmeyi öğretirdi. Bu sadece bir el becerisi değil, aynı zamanda sabır, sevgi ve emek aktarımıydı.
Bir atkı düşünün… Fabrikada dakikalar içinde üretilen sentetik bir atkıyla, günlerce emek verilerek örülen yün bir atkı arasında nasıl bir fark var, hiç düşündünüz mü? El örgüsü atkının her ilmeğinde örenin düşünceleri, hayalleri, sevgisi var. Belki bir ilmek atarken sevdığını düşündü, belki bir ilmekte dua etti. O atkı sadece bir giysi değil, bir hikaye, bir anı, bir sevgi göstergesi…
Çetikler ise bambaşka bir hikaye… Her yörenin kendine has çetik desenleri vardı. Kimi sevdasını çetik desenlerine işlerdi, kimi mutluluğunu, kimi hüznünü… Çetik örmek bir sanattı adeta. Şimdi market raflarında plastik terlikler, fabrika üretimi patikler görüyorum da, o el emeği çetiklerin değerini daha iyi anlıyorum.
Makineleşme bizi pratikliğe alıştırdı ama bir o kadar da yalnızlaştırdı. Eskiden örgü ören kadınlar bir araya gelir, hem örer hem sohbet ederlerdi. “Örgü günleri” vardı mesela… Şimdi sosyal medyada görüyorum, “knitting therapy” diye bir şey çıkmış. Biz yıllarca terapiyi el işinde bulmuşuz da adını koyamamışız.
El emeği ürünler aslında hiç eskimedi, biz onlardan uzaklaştık. Her şeyin hızlı olmasını, pratik olmasını ister olduk. Ama bir yandan da o eski günlere, o el emeği ürünlere özlem duyuyoruz. Belki de bu yüzden son zamanlarda el yapımı ürünlere olan ilgi yeniden artıyor. İnsanlar artık sadece ürüne değil, onun hikayesine de değer veriyor.
Ben şimdi o eski çetiğe bakarken, sadece bir ayakkabı görmüyorum. Annemin sevgisini, sabrını, emeğini görüyorum. O çetik benim için zamanda bir yolculuk bileti gibi… Ve düşünüyorum: Belki de şimdi tam zamanı el emeği ürünlere geri dönmenin, o eski değerleri yaşatmanın…
Peki ya siz? İlk ne zaman bir el emeği ürün yapmıştınız? Belki bir atkı, belki bir çetik, ya da basit bir örgü… O ilk deneyiminizi, heyecanınızı hatırlıyor musunuz? Paylaşın bizimle, anlattıklarınızı merakla bekliyorum…
Sevgilerimle…
YORUMLAR