Anneler Günü, ABD’de yaşayan Anna Jarvis adlı bir öğretmenin kaybettiği annesi için 1908 yılında düzenlediği anma günü ile başlamıştır. Babasının ölümüyle annesiyle yaşamaya başlayan Jarvis, yaklaşık üç yıl sonra annesini kaybetmiştir. Annesine gerekli ilgiyi gösteremediğine inanan Jarvis, iki yıl sonra annesinin ölüm günü olan Mayıs ayının ikinci Pazar günü annesi için bir anma günü düzenlemiştir. Anma gününe gelen arkadaşlarına, bu günün ülke çapında anneler günü olarak kutlanma fikrini açmıştır.

Bu fikir duyan herkesin hemen onayını almış ve giderek yaygınlaşmış, 1914 yılında ABD Kongresinde kabul edilerek ülkede kutlanmaya resmen başlanmıştır. Ülkemizde ise Türk Kadınlar Birliği’nin önerisi ile 1955 yılından itibaren her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü “Anneler Günü” olarak kutlanmaktadır.

Benim bu günkü yazımda üzerinde durmak istediğim iki konu var. Birincisi annelik mucizesi. Düşünün; bütün genetik şifrelerinizi taşıyan ve gözle görülemeyen iki hücreden bir canlı oluşuyor. Annenin içinde oluşan bu canlı taslağı giderek gelişerek büyüyor ve dış ortamda yaşayabilecek dirence ulaşınca doğuyor.  Annenin canından ayrılıp yeni bir can oluyor. Bu; mucize değil de nedir?

Sonrası… Sonrası emek, uykusuzluk, yorgunluk, fedakarlık, sevgi, vs., vs. Kısacası hiç kimsenin hiç kimse için yapmayacağı, yapamayacağı bir çok şey. Bütün bunları anne olmayanların ve özellikle erkeklerin anlaması mümkün değildir.

İkinci konu ise anneye vefa. Anneler günü Anna Jarvis’in annesiyle yeterince ilgilenmediğine inanmasından doğuyor. Vicdanını rahatsız eden bir durum var demek ki. Çünkü yaşlılıkta anne bir yük gibi görülmeye başlıyor. Herkes elini vicdanına koysun. Kendi ailemizde veya tanıdığımız ailelerde ki iyi bakanlar mutlaka var, yaşlı sorun oluyor. Birçok kişi eşiyle, kardeşleriyle, anne babasıyla kötü oluyor bu yüzden.

Çocuk sayısının giderek azaldığı ve bireylerin çalışmak zorunda olduğu sanayileşmiş toplumlarda bu tip sorunlar giderek daha da büyüyecek. Nüfusumuzun giderek yaşlandığı gerçeğini de düşünürsek bugün için küçük birer hediye ile gönlünü aldığımız annelerin mutsuzluğu artacak gibi.

Oysa yaptığı fedakarlıklara karşılık olarak onları saçının bir tek teline zarar gelmemesi ve bir damla göz yaşının akmaması gerekir. Bunun için yapılabilecek ne varsa, alınabilecek önlemler neyse şimdiden düşünülüp, hayata geçirilmelidir. Vizyonu olan yöneticiler, anneler gününü mesajla ya da paylaşılan bir fotoğrafla geçirmemeli, onları mutlu edecek gerçek projeleri üreterek hayata geçirmelidir.

Anna Jarvis, kutlamaların giderek kapitalizmin kurbanı olduğunu görünce büyük firmaları mahkemeye veriyor. Ancak bütün davaları kaybediyor ve kaderine terk edilerek bir yaşlı bakım evinde, yokluklar içinde ölüyor.

Gelin “Anneler Günü’nü” tüketim toplumunun çarklarına kapılarak değil de onların rahatı ve mutluluğu için önlemler alarak kutlayalım. Ne diyor imam Cuma hutbesinde; “Şüphesiz ki Allah size; iyiliği, adaleti ve büyüklere bakmayı emrediyor.”

Evladını vatan için şehit veren, özürlü çocuğuna bakmak için kendi hayatından vazgeçen anneler başta olmak üzere bütün annelerin Anneler Günü kutlu olsun.