Milletimizi aslından uzaklaştırmak şanlı tarihinin izlerini silmek için İslam’a ve onun ipine sarılanlara savaş açan cenahların her geçen muhafazakâr insanları canından bezdirdiği, huzur ve güven ortamını sürekli sarsıldığı zamanlardı. Ezana dahi tahammül edemeyenlerin, Arapça ezanı yasaklayan bir kanun olmadığı halde cami önlerinde askerlerin beklediği, ezanı asli şekilde okuyanların derdest edildiği günlerdi. Toplum üzerindeki baskı her geçen gün artıyor, başörtüsünü tercih edenlerin sosyal hakları, eğitim hakları, meslek hakları gibi birçok hakları gasp ediliyor, muhafazakar insanlara Türkiye’yi dar etmeye çalışıyorlardı. Üniversiteler güvenlik açısından zayıf, aileler çocuklarını özellikle başka illerde okutmaktan korkuyorlardı.
Tam da böyle bir dönemde Müslümanlar birlik olmalı, birbirinden aldığı güç ile kendi öz vatanında huzur içinde yaşamalıydı.
Tam da böyle sıkıntılı bir zamanda hoşgörü mesajları veren, yardımlaşmayı teşvik eden, islamiyetin yayılması için çaba sarf eden her görüşten insana ulaşabilecek bir model olarak Fethullahçı yapılanma, bir diğer ismiyle Gülen Cemaati peydah olur. Ak Parti Hükümeti’de kendinden önceki birçok siyasi parti gibi bu yapılanma ile münasebet kurar. İdealler ortak gibi göründüğü için Ak Parti destek konusunda bir beis görmez. Ancak Fethullahçı yapılanmanın iç yüzünü anlamaya başlayan hükümetimiz önlem almak istediğinde nedense karşısında yıllarca muhafazakâr insanlara zulüm eden cenahı bulur. 2013 ün Aralık ayında gerçek yüzünü ilan etmeye başlayan paralel örgütlenme hükümete ilk darbe girişimini 17-25 Aralık’da gerçekleştirdi. Kumpas davaları, MİT tırlarının durdurulması, “dönemin başbakanı” ibaresi kullanılmak süretiyle fezleke hazırlanması, usulsüz dinlemeler, tapeler, KPSS sorularının çalınıp dağıtılması gibi her türlü usulsüzlük ve sapkınlığa bulaşmış örgüt aynı zamanda CHP’nin başında istemedikleri Deniz Baykal’ın gidişini Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelişini planlayanlardı.
Ergenekon-Balyoz kumpası gibi yıllarca yargıyı boş yere oyaladılar. Başta siyaset, adliye, maliye, askeriye ve emniyet olmak üzere gizlice devletin tüm kılcal damarlarına sızarak milletin kanını emdiler. FETÖ 15 Temmuz darbe girişimiyle gerçek yüzünü tüm çıplaklığı ile göstermişken hala hükümeti FETÖ’ye destek olmakla suçlayanlar ve 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen hain darbe girişimine tiyatro diyenlerin akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Bülent Ecevit döneminde en büyük desteği gören bu sinsi yapılanmanın tüm günahını Ak Parti Hükümetine rucü etmek ne derece mantıklı bir yaklaşımdır?
Kandırılmanın, aldatılmanın suçluluğunun gereğini samimiyetle yerine getirmeye çalışan kelle koltukta zorlukla siyaset yapmaya çalışan bir hükümete hem FETÖ’yü siz hortlattınız deyip FETÖ’yü tanıdığını ilan edenlerin tiyatro diyerek böyle bir yapılanmanın olmadığını her şeyin hükümetin düzmecesi olduğunu iddia etmeleri nasıl açıklanır?
Müslümanlara yıllarca yapılan zulümle hükümeti FETÖ’ye yaklaştıranlar şimdi sütten çıkmış ak kaşık gibi saldırganlığına devam ederken devletin bekası için sorumluluk almalarını beklemek saçma olur.
İnsanları diğer mahlûklardan ayıran muhakeme yeteneği sayesinde olup biteni doğru yorumlamak, samanın içinden sapı ayırmak kadar kolayken bir ihanet şebekesinin yaptıklarını görmezden gelmek şeytani bir özelliktir.
Fazla söze gerek yok 28 Şubat sürecinde idamla yargılanan ve 16 yaşında hapishaneye girip 25 yaşında suçsuzluğunun anlaşılması üzerine beraat eden şahadet mertebesine 15 Temmuz gecesi erişen şehit Halil Kantarcı’nın muhterem eşi Ayşe Kantarcı hanımefendi bir hain eşi olmayıp bir kahramanın eşi olmakla gurur duyuyor ve duası her şeyi özetliyor.
“Allah’ım bu hain kalkışmanın mimarlarını, planlayıcılarını, emir verenlerini, emre itaat edenlerini, gördüklerine kör, duyduklarına sağır kalanları, hiçbir bedel ödemeden yaptığı hainlik yanına kar kalan her kim varsa sen onları her iki cihanda dilediğin ve layık gördüğün gibi cezalandır. Ayrıca 15 Temmuz istismarcılarını ve içini boşaltanları, anlamsızlaştıranları, bunca yanan canı yok sayanları sana havale ediyorum.”
Milletimizi aslından uzaklaştırmak şanlı tarihinin izlerini silmek için İslam’a ve onun ipine sarılanlara savaş açan cenahların her geçen muhafazakâr insanları canından bezdirdiği, huzur ve güven ortamını sürekli sarsıldığı zamanlardı. Ezana dahi tahammül edemeyenlerin, Arapça ezanı yasaklayan bir kanun olmadığı halde cami önlerinde askerlerin beklediği, ezanı asli şekilde okuyanların derdest edildiği günlerdi. Toplum üzerindeki baskı her geçen gün artıyor, başörtüsünü tercih edenlerin sosyal hakları, eğitim hakları, meslek hakları gibi birçok hakları gasp ediliyor, muhafazakar insanlara Türkiye’yi dar etmeye çalışıyorlardı. Üniversiteler güvenlik açısından zayıf, aileler çocuklarını özellikle başka illerde okutmaktan korkuyorlardı.
Tam da böyle bir dönemde Müslümanlar birlik olmalı, birbirinden aldığı güç ile kendi öz vatanında huzur içinde yaşamalıydı.
Tam da böyle sıkıntılı bir zamanda hoşgörü mesajları veren, yardımlaşmayı teşvik eden, islamiyetin yayılması için çaba sarf eden her görüşten insana ulaşabilecek bir model olarak Fethullahçı yapılanma, bir diğer ismiyle Gülen Cemaati peydah olur. Ak Parti Hükümeti’de kendinden önceki birçok siyasi parti gibi bu yapılanma ile münasebet kurar. İdealler ortak gibi göründüğü için Ak Parti destek konusunda bir beis görmez. Ancak Fethullahçı yapılanmanın iç yüzünü anlamaya başlayan hükümetimiz önlem almak istediğinde nedense karşısında yıllarca muhafazakâr insanlara zulüm eden cenahı bulur. 2013 ün Aralık ayında gerçek yüzünü ilan etmeye başlayan paralel örgütlenme hükümete ilk darbe girişimini 17-25 Aralık’da gerçekleştirdi. Kumpas davaları, MİT tırlarının durdurulması, “dönemin başbakanı” ibaresi kullanılmak süretiyle fezleke hazırlanması, usulsüz dinlemeler, tapeler, KPSS sorularının çalınıp dağıtılması gibi her türlü usulsüzlük ve sapkınlığa bulaşmış örgüt aynı zamanda CHP’nin başında istemedikleri Deniz Baykal’ın gidişini Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelişini planlayanlardı.
Ergenekon-Balyoz kumpası gibi yıllarca yargıyı boş yere oyaladılar. Başta siyaset, adliye, maliye, askeriye ve emniyet olmak üzere gizlice devletin tüm kılcal damarlarına sızarak milletin kanını emdiler. FETÖ 15 Temmuz darbe girişimiyle gerçek yüzünü tüm çıplaklığı ile göstermişken hala hükümeti FETÖ’ye destek olmakla suçlayanlar ve 15 Temmuz gecesi gerçekleştirilen hain darbe girişimine tiyatro diyenlerin akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Bülent Ecevit döneminde en büyük desteği gören bu sinsi yapılanmanın tüm günahını Ak Parti Hükümetine rucü etmek ne derece mantıklı bir yaklaşımdır?
Kandırılmanın, aldatılmanın suçluluğunun gereğini samimiyetle yerine getirmeye çalışan kelle koltukta zorlukla siyaset yapmaya çalışan bir hükümete hem FETÖ’yü siz hortlattınız deyip FETÖ’yü tanıdığını ilan edenlerin tiyatro diyerek böyle bir yapılanmanın olmadığını her şeyin hükümetin düzmecesi olduğunu iddia etmeleri nasıl açıklanır?
Müslümanlara yıllarca yapılan zulümle hükümeti FETÖ’ye yaklaştıranlar şimdi sütten çıkmış ak kaşık gibi saldırganlığına devam ederken devletin bekası için sorumluluk almalarını beklemek saçma olur.
İnsanları diğer mahlûklardan ayıran muhakeme yeteneği sayesinde olup biteni doğru yorumlamak, samanın içinden sapı ayırmak kadar kolayken bir ihanet şebekesinin yaptıklarını görmezden gelmek şeytani bir özelliktir.
Fazla söze gerek yok 28 Şubat sürecinde idamla yargılanan ve 16 yaşında hapishaneye girip 25 yaşında suçsuzluğunun anlaşılması üzerine beraat eden şahadet mertebesine 15 Temmuz gecesi erişen şehit Halil Kantarcı’nın muhterem eşi Ayşe Kantarcı hanımefendi bir hain eşi olmayıp bir kahramanın eşi olmakla gurur duyuyor ve duası her şeyi özetliyor.
“Allah’ım bu hain kalkışmanın mimarlarını, planlayıcılarını, emir verenlerini, emre itaat edenlerini, gördüklerine kör, duyduklarına sağır kalanları, hiçbir bedel ödemeden yaptığı hainlik yanına kar kalan her kim varsa sen onları her iki cihanda dilediğin ve layık gördüğün gibi cezalandır. Ayrıca 15 Temmuz istismarcılarını ve içini boşaltanları, anlamsızlaştıranları, bunca yanan canı yok sayanları sana havale ediyorum.”
YORUMLAR