Yedi yaşımdan bu yana elli yıldır hayatıma dokunan birçok öğretmen tanıdım. Kimi öğretmenim oldu, kimi arkadaşım, kimi amirim. Hepsi bir iz bıraktı hayatımda. Aynaya baktığımda bu benim diyebiliyorsam, toplumda bir yer edinebildiğimi düşünüyorsam ve etrafımdaki insanların beni sevdiğini hissedebiliyorsam bunda öğretmenlerimin payı çok yüksek. Bu yazımda size bu öğretmenlerimden bahsedeceğim. Hepsinden değil tabi. Aklıma bir çırpıda gelenlerden.

İlk aklıma gelen Ramazan öğretmenim. 5. Sınıfa gidiyordum. O yıl Savaştepe Öğretmen Okulu sınavları vardı. İlk aşama sınavını iki arkadaş kazanmıştık. Mustafa ve ben. İkinci sınav için bizi ders bitiminden sonra, hiçbir ücret talep etmeden, üstelik sınıf öğretmenimiz de olmadığı halde hazırlamıştı. Şimdi düşünüyorum da hakkı nasıl ödenir bilmem.

Bir başka anlatacağım öğretmenimle 6. Sınıfta karşılaştım. Ben ortaokula köyde başlamıştım. İki ay sonra babamın görev yeri Sındırgı’ya taşınmıştı. Birinci dönem sonuna kadar köyde okuduktan sonra Sındırgı Ortaokulu’na nakil yaptırdım. Fen Bilgisi dersimize giren öğretmenim, ilk defa derse geldiğinde küçümser bir eda ile beni sordu ve notlarımın şişirilmiş olduğunu, kendisinin böyle notlar vermediğini, sınıfta kalabileceğimi söyledi. Şaşırmış, korkmuş ve aynı zamanda hırslanmıştım. İlk sınavda çok çalıştım. Bütün sorulara doğru cevap verdim. Ancak on beklerken dört aldım. İkinci sınavda yine bütün soruları cevapladım. On bekliyordum. Ama bu seferde dört aldım. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Okula gitmeyeceğim diyerek evde isyan ettim. Daha sonra öğretmenin arkadaşı olan bir akrabamız, öğretmene durumu anlatmış. Notların neden düşük olduğunu sormuş. Savunması yaptığından daha kötüydü. Kopya çektiğini sanıyordum demiş. Sonuçta notlarımı düzeltti ama yaşadığım bu travma eğitim hayatımın sonu olabilirdi.

Üçüncü anlatacağım öğretmenim lisede matematik derslerime giren Hüseyin Bey’di. Son sınıftaydık ve sınava hazırlanıyorduk. Çevremizdeki herkes hatta bazı öğretmenlerimiz bile sınavı kazanmamızın imkansız olduğunu açıkça söylüyorlardı. Bu durum hepimizi ümitsizliğe sürüklüyordu. Bir gün komşumuz olan Hüseyin Bey bizim sokaktan geçerken anneme selam verdi. Annem de benim durumumu sordu. Sınavı kazan ihtimalimin zayıflığından dem vurdu. Öğretmenim ise, bana çok güvendiğini sınavı kesinlikle kazanacağımı belirtti. Öğretmenimin bana olan bu güveni beni öylesine onurlandırdı ve motive etti ki; o günden sonra çok daha fazla çalışarak üniversiteye yerleştim.

Aslında bu örneklerde de belirtmeye çalıştığım gibi öğretmenlik küçük ayrıntılarda gizli. Ders anlatmak bütün öğretmenlerin yaptığı bir şey. Ancak bazen bir gülüş, bakış, bazen saçını okşayış, gözlerinin içine bakıp onu sevdiğini ve ona inandığını belli etmek… İşte öğretmenlik sanatının sırları belki buralarda gizli.

Gelecek adına ümitli olacaksak, ülkemizi gönül rahatlığıyla gençlere devredeceksek bu öğretmenlerimizin işini iyi yapmasıyla gerçekleşecektir. Onlara; yılda bir gün hediye alacağınıza, güvendiğinizi belli edin. Şikayet edeceğinize, hatta şiddete varan müdahaleler yapacağınıza yardımcı olun. Dedikodu değil işbirliği yapın. Çocuğunuzu birlikte eğitin. Unutmayın ki; gelecek öğretmenle şekillenecek.

Öğretmenlerim; ölenlere rahmet diliyorum. Sağ olanların ellerinden öpüyorum. Haklarınızı helal ediniz. Bütün öğretmenlerin “Öğretmenler Günü” kutlu olsun.

Sağlıcakla…