Türk İstiklal Harbi’nin dönüm noktası olan “Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Muharebesi”, yok edilmek ve vatanından kovulmak istenen bir halkın millet olma şuuru ile, ülkesini işgalcilerden elbirliği ile kurtararak özgür ve bağımsız yaşama isteğinin tezahürüdür.
Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ulusal bayramıdır. Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi (Büyük Taarruz) sonunda kazanılan büyük zaferi anmak için kutlanan bayramdır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.
26 Ağustos 1922’de başlayan 30 Ağustos 1922 gününe kadar beş gün beş gece devam eden Büyük Taarruz, ulusumuzun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Bildiğimiz gibi Büyük Taarruz öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden dördüncü defa olmak üzere Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Başkomutan unvanı verilmişti.
Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur.
Büyük Taarruzu Mustafa Kamal ATATÜRK’ün kendi ağzından dinleyelim;
“26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5 .30 da topçu ateşimizle taarruz başladı. Efendiler, 26, 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün zarfında düşmanın Karahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğunda bulunan müstahkem cephelerini düşürdük. Mağlup olan düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar civarında kuşattık. 30 Ağustos’ta icra ettiğimiz muharebe neticesinde düşmanın ana kuvvetlerini imha ve esir ettik. Düşman ordusu başkumandanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına dahil oldu. Demek ki, tasavvur ettiğimiz kati netice beş günde alınmış oldu.
31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir genel istikametinde hareket ederken, diğer kısımlarıyla da düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini mağlup etmek üzere hareket ediyorlardı. Efendiler, Başkumandan Muharebesi’nin neticesine kadar her gün büyük muvaffakiyetlerle gelişen taarruzumuzu resmi tebliğlerde gayet ehemmiyetsiz harekattan ibaret gösteriyorduk. Maksadımız, vaziyeti mümkün olduğu kadar cihandan gizlemekti. Çünkü, düşman ordusunu tamamen imha edeceğimizden emin idik. Bunu anlayıp, düşman ordusunu felaketten kurtarmak isteyeceklerin yeni teşebbüslerine meydan vermemeyi münasip görmüş idik. Hakikaten, bizim hareketimizi hissettikleri zaman ve taarruzumuzu müteakip müracaatlar vaki olmuştur. Mesela, taarruz etmekte bulunduğumuz sırada İcra Vekilleri Reisi olan Rauf Bey’den, mütareke hakkında İstanbul’dan bildirimde bulunulduğuna dair 4 Eylül 1922 tarihli bir telgraf almıştım. Verdiğim cevap aynen şudur: “ Makama mahsustur. 5.9.1922 Heyeti Vekile Riyaseti Celilesine; Anadolu’daki Yunan ordusu kati surette mağlup edilmiştir. Yunan ordusunun artık yeniden ciddi bir mukavemet göstermesine ihtimal yoktur. Anadolu için herhangi bir müzakereye mahal kalmamıştır. Mütareke, ancak Trakya için söz konusu olabilir. Dolayısıyla Eylül’ün onuna kadar Yunan hükümeti doğrudan doğruya veyahut İngiltere vasıtasıyla hükümetimize resmen müracaat ettiği takdirde aşağıdaki şartlar ortaya konularak cevap verilmelidir. Bu tarihten, yani Eylül’ün onundan sonra vaki olacak müracaatın cevabının başka olması ihtimali vardır. Bu takdirde keyfiyet ayrıca tarafı acizaneme bildirilmelidir: 1. Mütarekenin tarihinden itibaren on beş gün zarfında Trakya 1914 sınırlarına kadar kayıtsız şartsız Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin mülki memurlarına ve askeri kuvvetlerine teslim edilmiş bulunacaktır. 2. Yunanistan’daki esirlerimiz on beş gün zarfında İzmir, Bandırma ve İzmit limanlarında teslim olunacaktır. 3. Yunan ordusunun üç buçuk seneden beri Anadolu’da yaptığı ve icra eylemekte bulunduğu tahribatı tamir etmeyi şimdiden taahhüt edecektir. Ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz’e vardılar Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal”
Zaferden iki yıl sonra 30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da Büyük Zafer’in Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı bir törenle hem zafer kutlanmış hem de şehitler anılmıştır. Törende Fevzi Paşa yaptığı konuşmada Büyük Taarruzun bütün aşamalarını anlatmış zaferin önemi konusunda törene katılanlara geniş bilgi vermiştir. Ardından diğer protokol konuşmaları yapılmış ve en son da Gazi Mustafa Kemal Paşa bir konuşma yapmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa veciz konuşmasında, Büyük Zafer’in Türk milleti için ne anlam taşıdığını ve bundan sonra genç Türkiye Cumhuriyeti’nin izleyeceği yol ile ilgili görüşlerini anlatmıştır. Törende ayrıca “Meçhul Şehit Anıtı’nın temeli de atılmıştır. Bu törenden iki yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir kanun çıkarılarak 30 Ağustos’un ordunun bayramı olduğu belirlenmiştir.
Bağımsızlık savaşımızın dönüm noktalarından biri olan 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, tüm Ulusumuzun Zafer Bayramı’nı en içten dileklerimle tebrik ediyorum.
Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü
Türk İstiklal Harbi’nin dönüm noktası olan “Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Muharebesi”, yok edilmek ve vatanından kovulmak istenen bir halkın millet olma şuuru ile, ülkesini işgalcilerden elbirliği ile kurtararak özgür ve bağımsız yaşama isteğinin tezahürüdür.
Zafer Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ulusal bayramıdır. Zafer Bayramı, 1922 yılında 26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi (Büyük Taarruz) sonunda kazanılan büyük zaferi anmak için kutlanan bayramdır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder.
26 Ağustos 1922’de başlayan 30 Ağustos 1922 gününe kadar beş gün beş gece devam eden Büyük Taarruz, ulusumuzun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Bildiğimiz gibi Büyük Taarruz öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden dördüncü defa olmak üzere Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya Başkomutan unvanı verilmişti.
Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur.
Büyük Taarruzu Mustafa Kamal ATATÜRK’ün kendi ağzından dinleyelim;
“26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5 .30 da topçu ateşimizle taarruz başladı. Efendiler, 26, 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün zarfında düşmanın Karahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğunda bulunan müstahkem cephelerini düşürdük. Mağlup olan düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar civarında kuşattık. 30 Ağustos’ta icra ettiğimiz muharebe neticesinde düşmanın ana kuvvetlerini imha ve esir ettik. Düşman ordusu başkumandanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına dahil oldu. Demek ki, tasavvur ettiğimiz kati netice beş günde alınmış oldu.
31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir genel istikametinde hareket ederken, diğer kısımlarıyla da düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini mağlup etmek üzere hareket ediyorlardı. Efendiler, Başkumandan Muharebesi’nin neticesine kadar her gün büyük muvaffakiyetlerle gelişen taarruzumuzu resmi tebliğlerde gayet ehemmiyetsiz harekattan ibaret gösteriyorduk. Maksadımız, vaziyeti mümkün olduğu kadar cihandan gizlemekti. Çünkü, düşman ordusunu tamamen imha edeceğimizden emin idik. Bunu anlayıp, düşman ordusunu felaketten kurtarmak isteyeceklerin yeni teşebbüslerine meydan vermemeyi münasip görmüş idik. Hakikaten, bizim hareketimizi hissettikleri zaman ve taarruzumuzu müteakip müracaatlar vaki olmuştur. Mesela, taarruz etmekte bulunduğumuz sırada İcra Vekilleri Reisi olan Rauf Bey’den, mütareke hakkında İstanbul’dan bildirimde bulunulduğuna dair 4 Eylül 1922 tarihli bir telgraf almıştım. Verdiğim cevap aynen şudur: “ Makama mahsustur. 5.9.1922 Heyeti Vekile Riyaseti Celilesine; Anadolu’daki Yunan ordusu kati surette mağlup edilmiştir. Yunan ordusunun artık yeniden ciddi bir mukavemet göstermesine ihtimal yoktur. Anadolu için herhangi bir müzakereye mahal kalmamıştır. Mütareke, ancak Trakya için söz konusu olabilir. Dolayısıyla Eylül’ün onuna kadar Yunan hükümeti doğrudan doğruya veyahut İngiltere vasıtasıyla hükümetimize resmen müracaat ettiği takdirde aşağıdaki şartlar ortaya konularak cevap verilmelidir. Bu tarihten, yani Eylül’ün onundan sonra vaki olacak müracaatın cevabının başka olması ihtimali vardır. Bu takdirde keyfiyet ayrıca tarafı acizaneme bildirilmelidir: 1. Mütarekenin tarihinden itibaren on beş gün zarfında Trakya 1914 sınırlarına kadar kayıtsız şartsız Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin mülki memurlarına ve askeri kuvvetlerine teslim edilmiş bulunacaktır. 2. Yunanistan’daki esirlerimiz on beş gün zarfında İzmir, Bandırma ve İzmit limanlarında teslim olunacaktır. 3. Yunan ordusunun üç buçuk seneden beri Anadolu’da yaptığı ve icra eylemekte bulunduğu tahribatı tamir etmeyi şimdiden taahhüt edecektir. Ordularımız İzmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz’e vardılar Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal”
Zaferden iki yıl sonra 30 Ağustos 1924’te Dumlupınar’da Büyük Zafer’in Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da katıldığı bir törenle hem zafer kutlanmış hem de şehitler anılmıştır. Törende Fevzi Paşa yaptığı konuşmada Büyük Taarruzun bütün aşamalarını anlatmış zaferin önemi konusunda törene katılanlara geniş bilgi vermiştir. Ardından diğer protokol konuşmaları yapılmış ve en son da Gazi Mustafa Kemal Paşa bir konuşma yapmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa veciz konuşmasında, Büyük Zafer’in Türk milleti için ne anlam taşıdığını ve bundan sonra genç Türkiye Cumhuriyeti’nin izleyeceği yol ile ilgili görüşlerini anlatmıştır. Törende ayrıca “Meçhul Şehit Anıtı’nın temeli de atılmıştır. Bu törenden iki yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir kanun çıkarılarak 30 Ağustos’un ordunun bayramı olduğu belirlenmiştir.
Bağımsızlık savaşımızın dönüm noktalarından biri olan 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, tüm Ulusumuzun Zafer Bayramı’nı en içten dileklerimle tebrik ediyorum.
Fahri SAĞLIK
Karesi Müftüsü
YORUMLAR