Özellikle son 50 yıldır giderek hızlanan köyden şehre göç yakın gelecekte köylerin kapanmasına neden olacak. Zaten şu anda birçok köyde şeklen bir yaşam var. Elli yaş altı hiç kimse köylerde yaşamıyor. Özellikle dağ köylerinde. Rakamlar da bunu doğruluyor. Köyde yaşayanların genel nüfusa oranı %7’ye gerilemiş. Yakın bir gelecekte köylü kavramının anlamı kalmayacak.

Peki, nedir köylülük?

Köylülük, üretim demektir. Ürettikleri ile kendi kendine yetebilen, ufak tefek ihtiyaçlarını da ürettiklerinden, ihtiyaç fazlasını satarak karşılayabilen insanlardır köylüler.

Köylülük, ait olmaktır. Nerelisin sorusuna cevap olarak önce ilini, sonra ilçeni, en son köyünü söylersin. Çünkü asıl doğduğun topraklar oralarıdır. Atalarına ait tarlalar, bağlar oradadır. Gitmesen de, görmesen de o köylüsündür.

Köylülük, özgürlüktür. Kendi kendine yetebilen, hayatıyla ilgili kararlarını kendi alabilen, kimseye eyvallahı olmayandır köylüler. Çıkar ilişkisi kurmadığı için yalakalık bilmez. İkiyüzlü davranmaz. Düşüncesi neyse pat diye söyler. Onu satın alamazsın.

Köylülük, değerlerimizin ve kültürümüzün kaynağıdır. Toplum hayatımızı şekillendiren ve bugün yozlaşmasından şikayetçi olduğumuz bir çok değer köy kaynaklıdır. Büyüğe saygı ve hürmet, dürüstlük, çalışkanlık, vatan ve millet sevgisi gibi daha birçok değerimiz şehirlerden çok köylerimizde doğmuştur.

Tarihsel olarak göçebe bir toplumun şehre inmiş çocuklarıyız biz. Yaygın olarak şehir hayatına geçişimiz Cumhuriyetle başlar. Bu topraktan kopuşun etkileri önümüzdeki evrede etkilerini daha fazla gösterecektir. Yeni neslin, kuşaktan kuşağa aktarılan; yaşam becerilerini ve değerlerini unutması, toplumun yeniden şekillenmesine, yeni değer sistemlerinin oluşmasına yol açacaktır.

Geçenlerde bir televizyon kanalında seyrettiğim programda; İngiltere’de bir ailenin 19 kuşaktır aynı şatoda yaşadığından bahsediliyordu. Düşünebiliyor musunuz?

19 kuşaktır ailenin bütün birikimleri; maddi, manevi, kültürel, sosyal aktarılıyor. Dört kuşak öncesini bilmeyen, bırak aynı evde yaşamayı aynı topraklarda bile yaşamayan bir toplumla kıyaslanabilir mi? Bu iki toplumun hayata bakışları, beklentileri, hayalleri aynı olabilir mi?

Kısacası köylülüğümüzü korumalıyız. Deneyimlerimizin, kültürümüzün yok olmaması, masallarımızın, manilerimizin, türkülerimizin, onları doğuran nedenlerin kaybolmaması gerekir. Kuşaklar boyu aktarılması gereken dilimizin, hatıralarımızın, oyunlarımızın, gelenek ve göreneklerimizin korunması için gerekli önlemleri almalıyız. Köylüyü başımıza gerçek anlamda efendi yapmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Mahalle değil köy diyerek başlayabiliriz.

Sağlıcakla…