Aynı başlıklı ikinci yazım. Ama her nedense elim her seçim öncesi aynı başlığı yazıyor.

Ebü Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre:

Bir toplantıda Resululah sallallahu aleyhi ve sellem etrafındaki sahabilere birşeyler anlatırken, bir bedevi geldi ve

– Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu.

Resululah sallallahu aleyhi ve sellem, ;

-“Emanet zayi edildi mi kıyameti bekle!” buyurdu.

Bedevi;

-Emanet nasıl zayi olur? dedi.

Resululah sallallahu aleyhi ve sellem de;

-” İş, ehil olmayana verildi mi kıyameti bekle!” buyurdu.

 

Hemen birilerinin aklına dinle devlet işlerini bağdaştırıyor safsataları gelebilir. Merak etmeyin öyle bir niyetim yok. Ancak âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimizin bize emanet ettiği hadisine yeterince sahip çıkamadığımızı hatırlatmak isterim.

Devlet yönetiminden en küçük idari mevkiye kadar pek çok alanda işin ehline verilmemesi hasebiyle yeryüzünde zulümler, zalimler, ziyanlar, zararlar peydah olmuştur. Herkesin aklında illa bir ehil olmayana örnek vardır. İsim vermeyeceğim. Ancak şu bilinmelidir ki; Türkiye demokrasi ile yönetilen bir ülkedir. Halk tasvip etmediğine, hizmetini beğenmediğine en keskin cezayı verir.

Önümüzde yerel seçimler var. En sıkıntılı seçimler bana göre yerel seçimlerdir. Çünkü örneğin genel seçimlerde Cumhurbaşkanı Adayına ve Milletvekili adaylarına oy verirsin. Aday sıralamasından birini tasvip etmesen bile oy vereceğin parti ve diğer adaylar yüzü suyu hürmetine genelden oyunu esirgemezsin. Ancak bilineceği üzere yerel seçimler öyle değildir. Hatta Türkiye Eski Türkiye değildir. Belediye Başkan adayı gösterilen kişiyi aklı ve gönlü kabul etmiyorsa seçmen oyunu vermek zorunda değildir. Partiler de adaylarını belirlerken bunu göz önünde bulundurmalıdır. Her seçim öncesi şahit olduğumuz aday adaylarının veya mevcut başkanların tekrar aday gösterilme çabası.  Tek mesele aday gösterilmekmiş gibi kıran kırana bir mücadeleye tanıklık ediyoruz. Ancak aday gösterildikten sonra işler değişiyor. Seçmen bakıyor gönlü yatkın olan partinin aday profiline. Aday gösterilen halkın gönlünde yer edinemiyorsa akıl süzgecinden geçirdikten sonra tercihini belirliyor.

Genel seçimlerde 16 yıldır ipi göğüsleyen Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Ak Parti bu konuda en derin hassas çalışmayı yürütenlerden. Efendim sanıldığı üzere filanca filancanın arkasında durdu da ondan aday gösterildi veya arkasında bir topluluk vardı da ondan aday gösterildi ya da Recep Tayyip Erdoğan’ın okul arkadaşıydı da ondan gösterildi diye geçmiş adaylıkların raporu çıkarılıyor boşuna. Ancak geçtiğimiz seçimlerde aldığı galibiyetler kadar bazı bölgelerde verdiği yenilgilerinde performans raporlarını göz önünde bulunduran Ak Parti, artık eskisinden daha titiz bir hazırlıkla adayları belirlemenin mesaisini veriyor. Anketlerle yetinmeyerek, 2004 yerel seçimlerinden bu yana bölge bölge, ilçe ilçe seçmenlerin beklentilerini ve şikayetlerini  göz önünde bulundurarak, nerelerde hangi aday profili ile seçim kaybedilmiş raporların ışığında doğru adayları belirleyecek.

Yani bu demek olmuyor ki Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzü suyu hürmetine kim aday gösterilse kazanır. Ak Parti seçmeni yenilgi yenilgi büyüyen zaferlerle bugünlere geldiğini bilir ve eski Türkiye günlerine tekrar dönmemek için Ak Partiyi içten içe çürütecek adayı kabul etmez. Eski Türkiye’nin hatırlattığı ne kadar makamdan güç alıp gücüne güç katacak, kendi menfaatlerini ülke menfaatlerinden önde tutacak, vizyonu dar, projesiz, liyakatsiz, istikrarsız, samimiyetsiz aday profili kabul görmeyecektir.

Ekonominin dibe vurduğu, işyerlerinin kepenklerini kapattığı, 1 milyonu aşkın vatandaş işsiz kaldığı, repo faizlerinin %760 a fırladığı, borsanın %18,1 düşüşle tarihi bir rekor kırdığı, ağır devalüasyonla Türk lirasının %40 değer kaybettiği, Başbakanın karşısında yazar kasa fırlatan esnafın bize hatırlattığı günler yabancı basının manşetlerine “Boğazlardaki Hasta Adam” olarak düşerken bizim tarihimize Kara Çarşamba olarak geçti. IMF’yi 19 milyar dolar kredi vermeye ikna eden hükümet can simidinin yanında Türkiye’yi borca boğacak acı reçeteyi de beraberinde getirmişti. Vatandaş her gün sokaklardaydı. Mevcut hükümetin sebep olduklarından evine ekmek götüremeyen seçmen bir çare ararken ülkeyi bu hale getirenlere 30 Kasım 2002’de sandıkta en ağır cezayı kesti. Kendine ve davasına inandıran Ak Parti tek başına iktidara geldi. 16 yıl öncesi bugünler hayal dahi edilemezdi. İflas eden bir ülkenin 23.5 milyar dolar borcunu ödeyip, borç veren bir ülke haline getiren Ak Parti işte bu yüzden yenilgi yenilgi büyüyen zaferleri hatırlatır.

Özgürlüklerinin kısıtlandığı, elinden ekmeği alınan bir Türkiye’nin seçmeni eski Türkiye’yi hatırlamak istemezken, hayal dahi edemediğimiz reformları, hizmetleri ve yaşam standardını hayatımıza kazandıran Ak Parti; bu davayı göğüsleyecek kişileri yapılan hataların tecrübesiyle hassasiyetle doğru adaylardan seçmelidir.

Niçin mi?

Rahmetli Sakıp Sabancı’nın gibi “VAH VAH VAH” dememek için…