02 Nisan 2019 Salı gününü Çarşamba gününe bağlayan gece, ömrümüzün bir Miraç kandilini daha idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşayacağız. Miraç, bir yükseliştir. Fiziğin metafiziğe, bedenin ruha, kulun Allah’a yükselişidir.

İsrâ gece “yolculuğu yapmak” demektir. Terim olarak, Yüce Allah’ın takdiriyle Hz. Peygamber’in (a.s.),  bir gece Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan -çevresi mübarek kılınan- Mescid-i Aksâ’ya götürülmesini ifade eder. Miraç ise, “yukarı çıkmak, yükselmek, yukarı çık­ma, yükselme vasıtası” demektir. Terim olarak ise, niteliği Kur’ân ve sahîh Sünnet tarafından bildirilen, Hz. Peygamber’in (a.s.) İlahî Huzur’a kabulünü ifade eder.

İsrâ ve miracın gerçekleştiği hususunda, Ehl-i Sünnet âlimleri arasında görüş birliği vardır.  Rivâyetlerin bütünü göz önüne alınarak değerlendirildiğinde, isrâ ve mi’racın aynı gecede gerçekleştiği ve Hz. Peygamber’in (a.s.) ilk önce Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürüldüğü anlaşılır.

Kur’ân’ın ifadesiyle miraçta “Allah, Kulu’na (Muhammed’e) vahyetmek istediği şeyi vahyetti.” (Necm Suresi-10) Daha önce Hz. Musa’ya (a.s.) on emri vahyettiği gibi Hz. Muhammede’e de (a.s.) on iki emri vahyetti. Asırlarca Miraç Kandilini kendi anlayışlarına göre ihya etmeye çalışan müslümanlar üzülerek ifade etmeliyim ki bu oniki emri görmezlikten geldiler. Bence Miraç Kandilinde herkes bu emirleri ne derece özümseyip yaşam felsefesi haline getirip getiremediği hususunda kendisini sorgulayarak bir nefis muhasebesi yapmalı ve varsa nosanlıklarını giderme azmini ortaya koymalıdır. İşte Kur’ân-ı Kerîm’deki On İki Emir:

1-(Ey İnsan) Allah ile birlikte başka bir ilah edinme! Sonra kınanmış olarak bir köşeye atılıp orada tek başına kalakalırsın.  Zira senin Rabbin,başkasına değil yalnızca kendisine kulluk etmenizi emreder.

2- Allah ana-babaya iyilik etmeyi emreder. Eğer onlardan biri ya da ikisi senin yanındayken yaşlanırlarsa sakın onlara “üf!” bile deme ve sakın onları azarlama! Aksine onlara gönül okşayıcı şeyler söyle! O ikisine alçak gönüllü davranarak merhametle kol kanat ger ve de ki: “Rabbim o ikisinin beni küçüklüğümde sevgiyle görüp gözettikleri gibi sen de onları merhametinle kolla!”

Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: «Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!» diyerek dua et.

3– (Ey İnsanlar!) Rabbiniz içinizde olup biteni çok daha iyi bilir. Yeter ki siz iyiliği özümseyenlerden olun: hiç aklınızdan çıkarmayın ki O, (hatada ısrar etmeyip) kendisine yönelenler (tevbe edenler) için tarifsiz bir bağışlayıcıdır.

4– (Ey İnsan!) Yakın(lar)ına hak(lar)ını ver; düşküne de, yolda kalmışa da; ama sakın [elindekini] anlamsız ve amaçsız bir biçimde saçıp savurma! Çünkü amaçsızca saçıp savuranlar (çok geçmeden) şeytanın kardeşleri olup çıkarlar. Zira şeytan Rabbine karşı pek nankör idi. Ve eğer sen kendin, umut (kapın olan) Rabbin katından gelecek bir rahmet ve lutfu arama çabasında olduğun için (muhtaçları)geri çevirmek durumundaysan, en azından onlara gönül alıcı bir söz söyle!  Yine sen (ey insan), ne ellerini boynuna bağlayıp (cimrilik yap), ne de onları büsbütün açarak (saçıp savur); eğer böyle yaparsan, (yükümlü olduğun kişilerce) kınanmış olarak bir köşeye atılıp pişmanlık içinde kıvranırsın. Elbet senin Rabbin (hak edenin) rızkını bollaştırmayı, (hak etmeyenin) rızkını da kısmayı diler; çünkü O kullarının her durumundan haberdardır, her şeyi tarifsiz görmektedir.

5– Öyleyse artık, yoksulluk kaygısıyla (masrafların artacağı ve evin geçiminin zorlaşacağı endişesiyle) çocuklarınızı öldürmeyin; onları da, sizi de doyuran/rızıklandıran Biziz. Onları öldürmek (kürtaj) gerçekten büyük bir suçtur.

6– Ve sakın zinâya yaklaşmayın; çünkü bu son derece yüz kızartıcı, azgınca bir davranış ve çok kötü bir yoldur.

7– Ve yine sakın, haklı bir gerekçeye dayanmaksızın, Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın. Bu konuda, haksız yere öldürülen kim olursa olsun onun velisine [adil bir karşılıkta bulunma] yetkisi tanımışızdır; ama hal böyle de olsa, bu kişi [karşılıkta] bire bir sınırını sakın aşmasın. O (veli) şüphesiz, [Allah tarafından kendisine yetki tanınarak] yardıma layık görülmüştür!

8– Yetimin malına, kendisi ergenlik çağına varıncaya kadar, onu (uygun ve olumlu) değerlendirmek amacı dışında sakın yaklaşmayın!

9– Verdiğiniz her sözü yerine getirin, çünkü verdiğiniz sözden (Hesap Günü’nde) mutlaka sorguya çekileceksiniz!

10– Ve ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun! Tartıp değerlendirdiğinizde (ise) dosdoğru kıstas ile tartıp değerlendirin! Böylesi (sizin için) çok daha yararlı ve sonuç alma açısından çok daha güzeldir!

11– Ve (ey insan) bilmediğin (iyice araştırıp öğrenmediğin ve dosdoğru tanımadığın) bir şeyin peşinden gitme! (Hakkında bilgi sahibi olmadığın alanlarda konuşma! Görmediğin, duymadığın, bilmediğin konulara dalıp insanlar hakkında yerli yersiz laf üretme ve kimseye iftira atma!) Çünkü kulak, göz ve akıl; bütün bunlar (hesap günü) ondan dolayı sorguya çekilecektir.

12– Yeryüzünde böbürlenerek (kasılarak, çalım satarak, kibirli kibirli, mağrur edalarla) yürüme! (dolaşma) Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin. (Kısaca; sen ey insan! Ateş olsan ancak cirmin kadar yer yakarsın, haddini bil!)

Yüce Allah 12 talimatı bu şekilde açıkladıktan sonra bir sonraki ayette insanlığa şöyle seslenmektedir.          “Bütün bu sayılanların kötü olanları Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.” ( İsra Suresi-38) Görüldüğü gibi Yüce Allah, İsrâ, 22-37. ayetlerde ifade edilen tüm bu olumsuz davranışları sevmediğini ifade etmekte ve insanları uyarmaktadır.

Bu 12 emir, Hz. Musâ’ya indirilen 10 emri de kapsamakta olup Kur’an ile Tevrat’ın geldiği kaynağın aynı olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir. Bu 12 emre  inanan ve uygulayan mümin Rabbinin rızasını kazanır. Ama ayette de açıkça ifade edildiği gibi Allah’ın sevmediği tüm bu kötü şeyleri yapanlar ise ahirette derin bir hayal kırıklığı ile karşılaşacaklardır ki; burada suçlu olan kendileridir. Zira akıllarını kullanmamışlar, sözün en doğru ve güzel olanına değil de tam tersine,  popülist, aldatıcı, yalan ve sahte olanına inanmayı tercih etmişlerdir. Bu tutum ve davranışları ile işin kolayına kaçmışlar ve kendi sonlarını bilerek ve isteyerek kendileri hazırlamışlardır.

İnsanlığın ( özellikle müslümanların ) Kur’an-ı Kerimin bu mesajlarına kulak verme mecburiyeti vardır. Miraç Kandilinde bu mesajlar karşısında kendimizi kontrol etme yerine kaynağı belirsiz rivayetlerle kendimizi avutmaya çalışmak doğru değildir. Bu duygularla ülkemizde ve dünyada yaşayan bütün Müslüman kardeşlerimin kutlu Miraç Kandilini tebrik ediyor, Miraç Kandilinin aziz milletimizin, İslam âlemi’nin  birlik ve dirliğine vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

 

Fahri SAĞLIK

Karesi  Müftüsü