Şu anda orta doğuda (başta Filistin ve Lübnan’da) büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Maalesef Müslümanların bunu engellemeye gücü yetmiyor. Batılı ülkeler, topyekûn İsrail’e sahip çıkıyor. Zayıf bazı ülkelerin cılız tepkileri ise, fazla bir anlam ifade etmiyor.
Dünyanın başına bela olan bu milletin hayat hikâyesi ibret alınması için Kur’an-ı Kerimde ayrıntıları ile anlatılır.
Bu yazımda meseleye kısaca ilgili ayetler ışığında genel olarak Yahudileri anlatmaya çalışacağım. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudilerle şirk koşanları bulacaksın…” (Mâide; 82)
Hz. Muhammet, Medine’ye hicret ettiğinde orada üç önemli Yahudi kabilesiyle muhatap olur. Ehli Kitap olmaları hasebiyle kendilerine iyi niyet gösterir. Hepsini Medine vesikasına dâhil ederek Yahudiler ile Müslümanları vatandaşlık temelinde tek bir millet ilan eder. Bununla birlikte bu Yahudi kabileleri Müslümanlara birer birer ihanet eder. Bunun üzerine Medine’den sürülüp çıkarılırlar.
Yahudilerin sapkınlıklarının başında onların bir tür ırkçı yaklaşımla kendilerini diğer milletlerden ayrı ve üstün görmeleri gelir. “Yahudiler ve Hıristiyanlar «Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz» dediler. (Mâide; 18) Bunun ötesinde bazı Yahudi guruplar, işi peygamberlerine ulûhiyet atfetmeye kadar götürerek açıkça şirke düştüler.
“Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar ise, “İsa Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor…”” (Tevbe; 30)
Kur’an-ı Kerimde Yahudiler ve Hristiyanların din adamlarına biçtikleri rol ortaya konulmuştur. “(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını) rabler edindiler…” (Tevbe; 31) Yahudi âlimleri ve hahamları, tıpkı Allah ve Resulü gibi müstakil hükümleri Kutsal Kitap’a ilave ediyor ve bu hükümler tıpkı Tevrat hükümleri gibi karşılık buluyordu. Yukarıdaki ayeti kerime nazil olduğunda Adi b. Hâtem, Hz. Peygamber’e; “Ya Resulallah! Biz, onlara kulluk etmiyorduk ki!” demiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ona; “Peki onlar size istediklerini helal, istediklerini haram kılıyor, siz de onlara uymuyor muydunuz? İşte burada söylenen odur,” şeklinde cevap vermiştir.
“Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için «Bu Allah katındandır» diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara; 79)
Günümüzde Yahudilik semavi bir din değil, bilakis Yahudi din âlimleri tarafından ortaya konan kelâmî bir mezhep anlayışıdır. Söz konusu âlimler, İslam öğretisini tahrif etmiş, bunun sonucunda ortaya garip bir din anlayışı çıkmıştır. Bunu ortaya koyan din adamları, halkı ikna edip kandırmak için ataları olarak kabul ettikleri Hz. İbrahim’in de Yahudi olduğunu; yani kendi mezhep anlayışları üzere olduğunu iddia etmişlerdir.
Kur’an-ı Kerimde bu husus, kesin bir dille reddedilir:
“İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.” (Âl-i İmrân; 67)
Yahudilere başta Hz. İsa olmak üzere Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya gibi elçiler gönderilir. Bu peygamberler, Yahudileri ortaya koydukları yanlışlıklar yüzünden eleştirince onlara düşman kesilirler. Kendisi de bir Yahudi olan ve Hz. Musa’nın şeriatı üzere geldiğini söyleyen Hz. İsa’yı çarmıha gerdirebilmek için defalarca Romalı yöneticilere başvururlar. Allah Teâlâ, Hz. İsa’yı onların elinden kurtarır. Fakat Hz. Zekeriya ve Hz. Yahya Yahudiler tarafından şehit edilir.
Tahrif edilmiş bir din anlayışına sahip olan Yahudilerin en belirgin özellikleri, sözlerinde durmamalarıdır. Bu bağlamda Allah’a verdikleri sözü bozdukları gibi, peygamberlerine ve diğer insanlara verdikleri sözleri de tutmamışlardır. Bu husus, Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Onlar ne zaman bir antlaşma yaptılarsa içlerinden bir takımı o antlaşmayı bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.” (Bakara; 100)
Kur’an kıssalarında Yahudilerin verdikleri sözleri tutmamalarına dair pek çok örnek vardır. Bunların en çarpıcı olanları Hz. Musa’ya karşı yaptıkları isyan ve ihanetlerdir.
Yahudilerin bunca taşkınlıklarının ardında yatan sebep, onlarda ahiret inancının zaman içinde kaybolmasıdır.
Zira kendilerine işledikleri bu günahların bir gün hesabını nasıl verecekleri sorulduğunda, buna şu şekilde cevap vermişlerdir: “Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (Bakara; 80)
Bu noktada Allah Teâlâ, Yahudilerin samimiyetsizliklerini ortaya koymak için onlara şöyle bir teklifte bulunur: “De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!” (Bakara; 94)
Ölümü temenni etmek bir yana Yahudiler, dünya hayatına ve nimetlerine son derece düşkündürler. Öyle ki bugün dünyaya hâkim olan materyalist ve kapitalist zihniyetin iki ayağından biri onların bu dünyaperestliğine dayanmaktadır. Bu durum, Kur’an’da şöyle ifade edilir:
“Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah’a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Allah onların bütün işlediklerini görür.” (Bakara; 96)
Allah Teâlâ, Yahudiler ’in paraya ve mala karşı düşkünlüklerini tedavi etmek üzere onlara Cumartesi tam gün iş yapma yasağı koymuştur. Bununla birlikte onlar, bu yasağı çiğnemiş ve bu nedenle Allah’ın cezasına maruz kalmışlardır.
Yahudilerin paraya ve mala karşı olan düşkünlükleri tarih boyunca hiç azalmadan devam etmiştir. Bu konuda helal haram tanımamışlar; karşılarına çıkan bütün pazarları ele geçirmek için tefecilik, karaborsacılık, vb. her türlü haksız kazanç yollarına başvurmuşlardır.
Bunun ötesinde Yahudiler, dinlerini bütünüyle ticarete alet etmişlerdir.
Yahudi din adamları, mabedi ticaret merkezi haline getirerek söz konusu para trafiğinin daima başında yer almışlardır. Hz. İsa, onların mabet etrafındaki tezgâhlarını yıkıp dağıttığında kendisine düşman kesilmişlerdir. Bu husus Kur’an’da şöyle ifade edilir: “Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.” (Tevbe; 34)
Bu konuda Yahudi din adamları ile Hristiyan din adamları adeta birbirleriyle yarış içine girmiştir.
Özelde Yahudilerin, genelde Ehl-i Kitap’ın bütün bu sapkın düşünce ve eylemleri karşısında en büyük hasım ve tehdit unsuru gerçek iman sahibi kimselerdir. Bu nedenle onlar, diğer bütün insanlardan daha ziyade Müslümanlara düşmanlık beslerler.
Bütün bu hususları göz önüne aldığımızda, bugün Filistin ve Lübnan’da gerçekleşen vahşetin arka planını çok daha iyi anlıyoruz. Allah Teâlâ, Yahudiler ’in özelliklerini yüce kitabımızda bizlere asırlarca önce tek tek bildirmiştir. Şayet biz, Kur’an’ı layığınca okuyup gerekli tedbirleri alabilseydik, bugün bu duruma düşmezdik.
Not: Bu yazı Dokuz Eylül Ün. İlahiyat Fak. Dekanı Prof. Dr. Muammer ERBAŞ’ın “Kur’an’a Göre Yahudiler” başlıklı makalesi özetlenerek hazırlanmıştır.
YORUMLAR