6 Mayıs Pazartesi Ramazanın başlangıcıdır. 5 Mayıs Pazar günü akşam ilk teravih namazı kılınacak ve o akşam ilk sahura kalkılacaktır. Hepimize hayırlı olsun. Hayırların fethine şerlerin def’ine vesile olsun. Hoş geldin ey rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı. Hoş geldin.    Ramazan, yıllık ruh bakımıdır. Oruç, insanda gönüle doğru bir yolculuk gerçekleştirmenin aracıdır. Gönüle yani insanın kendi özüne… Eğer, yolculuğunu sürdürmeyi göze alırsa, orada karşılaşacağı, yine kendisi olacaktır. İnsan, bu yolculuğun sonunda, kendisiyle buluşacak, bilişecek, tanışacak ve barışacaktır; Yani ‘silm’e (barışa), teslimiyete ve selamete ulaşacaktır. Kendisiyle barışık olan, hiç kuşkunuz olmasın, Hakikat’le barışık olur. Kendisiyle kavgalı olan ise, başta Allah olmak üzere, hakikatle, çevreyle, insanlıkla kavgalı olur.                                                                                                                                           Oruç bizi mi tutar, biz orucu mu tutarız? Biz orucu tuttuğumuzu söylüyoruz. Bu kısmen  doğru. Ama asıl doğru olan şu: Biz orucu, oruç bizi tutsun diye tutarız. Tutmakla ilgili dilimizde ne kadar çok ve geniş çağrışımlı ifadeler var: Tuttum bu adamı. Onu gözüm tutmadı. Bu iş tutmadı. Söylemez olaydım, dilimi tutamadım. Kendimi tutamadım, yaptım bir delilik…Vb…                                                                                                                    Gördüğünüz gibi hepsinde de tutmak olumlu bir içeriğe sahip. Benimsemek, sahiplenmek, sevmek, ünsiyet peyda etmek, sahip olmak, hakim olmak, özne olmak, kendinde olmak anlamlarına geliyor. En çok da  bu sonuncusu. Meğer ne zor şu “kendini tutma” meselesi. İnsanın başına ne geliyorsa “kendini tutamadığı” için geliyor. Günahlar hep kendini tutamamanın ürünü. Her caninin cinayeti kendini tutamadığı âna denk geliyor. İnsan dilini tutamadığı zaman kırıyor ve kırılıyor. Elini tutamadığı zaman kırıp, döküyor. Kendini tutamadığı zaman, kendini kaybediyor, kendine yazık ediyor, kendinden geçiyor…

Yani kendini tutamayan özne olamıyor, nesneleşiyor. Hâkim olamıyor, mahkum oluyor. Sahip olamıyor, sahip olunuyor. Etken olamıyor, edilgenleşiyor. Bilinçli davranamıyor, çünkü bilinci bilinçaltı tarafından yönlendiriliyor. Kendini tutmak er işi, zor iş. Oruç bizi işte bu zor işe çağırıyor. Kendisini tuttuğumuzu sandığımız oruç, aslında bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Yeme ve içme güdümüzü, şehvet güdümüzü denetim altına almamızı öğütlüyor.

Kişi orucu ne kadar tutarsa, oruç da kişiyi o kadar tutar. Kim orucun başını dik tutarsa, oruç da onun başını dik tutar. Kula kul olmaktan koruyan bir kalkan bir akıl olur. Oruca aşırı anlam yüklediğimizi düşünenler olursa, onlar orucun muhteşem bütünün muhteşem bir parçası olduğunu hatırlamalılar. Bir parça kendi işlevini en güzel ait olduğu bütün içerisinde gerçekleştirir. İslam top yekûn bir hayat tarzıdır. Oruç, namaz, zekat ve diğer tüm ibadetler, bu bütünün parçalarıdır. Tıpkı insan hücreleri gibi, dini oluşturan unsurlar da kendi aralarında çapraz ve paralel ilişkiye sahiptirler. Oruç işte bu yüzden ait olduğu bütün içinde değerlendirilmelidir. Kendi gerçek kıymet hükmünü de ancak bu sayede bulur. Kendinize iyi bakın; ama önce “kendinizi tutun”. Kendini tutamayan, kendine iyi bakamaz.

Başta Karesi ve Balıkesir halkı olmak üzere yüce milletimizin ve İslam âleminin mübarek Ramazan ayını tebrik eder, sağlık ve mutluluklar dilerim.

Fahri SAĞLIK

Karesi Müftüsü