Son günlerde kamuoyunda tartışılan ve sosyal medyada paylaşımlar yapılan en önemli konular Kazdağları ve orman yangıları malumunuz. Konu ile ilgili bilen, bilmeyen, ilgili, ilgisiz herkes bir şeyler yazıp paylaşıyor. Bu öyle bir hale geldi ki; artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemez hale geldik. Deyim yerindeyse tam bir paranoya yaşanıyor.

Paranoyası olan kişilerde önce kaygı görülüyor sonra da bu kaygıyla birlikte düşünce çarpıklıkları başlıyor. Bu durum çarpıtılmış düşünceler üzerinden algıda seçicilik ve kişinin bozulmuş düşüncesini destekleyen kanıtları biriktirerek yanlış yorumlara yol açabiliyor. Çoğu kişi hastalığının farkında olmadan yaşıyor ve bu hastalık en çok sorun çözme becerisi olmayanlarda görülüyor.

Elinde telefon olan herkes çektiği resim ve videoları ya da internet üzerinden elde ettiği her bilgiyi akıl süzgecinden geçirmeden paylaşınca ortaya tam bir kaos ortaya çıkıyor. Buna görevliler, siyasiler, okumuş yazmış insanlarda çanak tutunca genel bir paranoyak ortam oluşuyor.

Örneğin Kazdağları’nda çalışan altın madeni ve ortaya çıkan zararları ile ilgili bir sürü açıklama yapıldı. Yok, ruhsat ne zaman verilmişte, kim tarafından verilmişte, kesilen ağaç sayısı, kullanılan kimyasal maddelerin zararları, baraja yakınlığı, Kazdağları’na uzak oluşu ile ilgili birçok karışıklık. İş büyüdükçe siyasete giriyor. Kimi suçluyor, kimi savunuyor. At izi ile it izi karışıp gidiyor.

Arkasından İzmir başta olmak üzere çeşitli yerlerde çıkan yangınlarla ilgili fotoğraf ve görüntüler paylaşılıyor. Hepimizin yüreğini burkan görüntülerde yangından kaçan karacaların videoları, yanmış bir tavşanın ağlatan fotoğrafı vs. vs.

Karşı taraf durur mu? Meğer karacalarla ilgili video Avustralya yangınlarında çekilmiş. Yanan tavşan İzmir’de değilmiş. Bu savunmaya öbür kanat ormanı yakan devlet görevlisiymiş videosuyla karşılık veriyor. Videoda elinde ateş makinesi olan görevli ile onu yakalayan “kahramanlar” arasında tartışmalar var. Sosyal medyada büyük infial. Yorumlar,  yorumlar…

Bütün bu kısır çekişmeler içinde işin özünü kaçırıyoruz. Bu konular hepimizi yakından ilgilendiren, siyaset üstü meseleler. Sadece bu günü değil geleceği etkileyecek olan konular. Dolayısıyla birbirimize biraz daha güvenmeli, nihai amacın ülkemiz olduğunu unutmamalıyız. Bu ülke ve milleti sevmek kimsenin tekelinde değildir. Eğer seviyorsak bizim gibi düşünmeyenleri de hainlikle suçlayacağımıza anlamaya ve sevmeye çalışmalıyız. Ötekileştirmeden, ayrıştırmadan, millet olduğumuzu unutmadan. Sağlıcakla…