İbadetler kendi başlarına amaç değildirler. Onlar, gerçekleştirecekleri daha üst amaçlar için araç kılınmışlardır. Her ibadetin amaçları ve hikmetleri vardır. Bu amaç ve hikmetleri, bazen o ibadeti emreden ilahi mesajın içerisinde açıkça yazılı olarak bulursunuz, bazen de tefekkür ve tedebbür   sonucunda elde edersiniz.  Orucu emreden ayet-i kerime şöyle başlar: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı!” Bu ilahi talimatın hemen ardından, oruç ibadetinin insanda gerçekleştirmek istediği amaç açıkça yer alır: Leallekum tettekûn: “ Umulur ki, takvaya ulaşırsınız.”

Evet, orucun amacı, insanda “sorumluluk şuuru” veya “ kulluk bilinci” anlamına gelen takvaya ulaştırmaktır. Kime karşı sorumluluk şuuru? Önce insanın kendi varoluşuna karşı sorumluluk şuuru. Çünkü insan yaratılmışların en yücesi, Allah’ın şaheseri olarak bir amaç uğruna yaratılmıştır. Dolayısıyla kendi varoluşunun amacını sormak, aramak ve bulmak zorundadır. İşte insanın kendisine karşı sorumluluğu budur. İnsan kendisine karşı sorumluluğunun bilincine varırsa, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincine de varacaktır. İşte “takva” budur. Bu bilinç kendisinde yer ettikten sonra insan, diğer insanlara, tabiata ve eşyaya karşı sorumluluğunu da idrak edecektir. Bu anlamda oruç tutmak, insanın kendi iç dünyasına karşı olan sorumluluğunu yerine getirmesi anlamını taşır. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, insanı insan eden sadece eti kemiği değildir. O halde mesele insanı insan eden değerlerin takviye edilmesi, onların beslenmesi ve yüceltilmesidir.

İnsan, kendisini insan eden yönleri yücelttiğinde karanlıkta kalan gönlü aydınlanacak, aklı aydınlanacak, bilinci aydınlanacak ve görmeyen gönül gözü görmeye, gönül kulağı işitmeye başlayacaktır. Bu manevi gelişme, insan bilincini yüceltecek ve insan ibadetleri ile Rabbiyle arasındaki ilişkiyi aktif hale getirecektir. Peygamberimiz ’in orucun en önemli yönünü vurgulayan “Oruç bir kalkandır; sakın, oruçluyken cahillik edip de kem söz söylemeyin. Birisi size sataşacak veya dalaşacak olursa, ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ deyin” sözü ağzımıza girenler kadar ağzımızdan çıkanlara da dikkat etmemiz gereğini vurguluyor. Oruç, sadece iştah ve şehveti dizginlemek değildir, ayrıca ağzını ve dilini kötü ve çirkin söz söylemekten korumaktır. Yalan, gıybet, dedikodu ve kötü sözleri bırakmayan kimsenin dönüp tuttuğu oruca bakması gerekir.

Oruç, nefsin isteklerinden bilinçli olarak uzak durması  yönüyle bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de bir sabır eğitimine dönüşmektedir. İnsanın hayatta başarılı olabilmesi için irâde hâkimiyeti ve güçlükler karşısında dayanabilme gücü de önemli bir role sahiptir. Nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun arındırılıp yüceltilmesinde de oruç etkili bir yoldur.

Oruç, yoksulların durumunu daha iyi anlamaya, dolayısıyla onların sıkıntılarını giderme yönünde çaba sarf etmeye de vesile olur. “Tok, açın halinden anlamaz” atasözü de bunu ifâde eder. Orucun, dinimizde önemli bir yeri olan sabır konusuyla irtibatı da burada hatırlanmalıdır. “Namaz ve sabırla yardım isteyin” (Bakara: 2/153) ve “Sabredenlere ecirleri hesapsız olarak tastamam verilir” (Zümer: 39/10) gibi âyetler, “Oruç sabrın yarısıdır” diyen ve orucun Allah için olup mükâfatını da yüce Allah’ın hesapsız olarak vereceğini bildiren hadislerin ortak anlamı, orucun sabır boyutunu ve  bunun fazilet ve sevabının yüksekliğini anlatır.

Bütün bunlara ilâveten orucun sağlık açısından pek çok yararları bulunduğu da uzman hekimler tarafından ifade edilmektedir. Ramazan orucu zahiren bakıldığında, bir yıl boyunca çalışan vücut makinesinin dinlenmeye ve bakıma alınması gibidir. Oruç, özellikle mide ve sindirim sisteminin dinlenmesi için iyi bir moladır. Bu molaya vücudun gerçekten ihtiyacı vardır.

Fahri SAĞLIK

Karesi Müftüsü