14 Şubat, takvimde bir gün olabilir ama modern dünyada bir pazarlama aracı hâline gelmiştir. Sevgililer Günü adı altında, sömüren tüketim kültürü, insanları birbirine hediye ile değer biçmeye itiyor. Batı menşeli kültür, sevgiyi ve sadakati kutsal bir bağ olarak görmektense, onu ticari bir sermaye hâline getirerek, aslında manevi değerlerimizi kemiriyor.
Bugün, sosyal medyada ve çeşitli mecralarda pompalanan yaşam tarzları, insanların gerçek sevgi anlayışını erozyona uğratıyor. Sevgi; fedakârlık, emek ve sadakat üzerine kuruluyken, günümüzün materyalist düzeninde pahalı hediyelere, şatafatlı kutlamalara ve gösterişe indirgeniyor.
Özellikle gençler, bu dijital dünyada birtakım sapkın ve yozlaşmış akımların etkisi altında kalıyor. Batı’nın dayattığı bireycilik, ahlaki değerlerden uzak bir özgürlük anlayışını yücelterek, insanları daha bencil ve manevi bağlardan kopuk bireyler hâline getiriyor. Bu düzen içinde, ne yazık ki, kendini metalaştıran, ahlaki çöküntüyü normalleştiren ve en vahimi bunu modernlik ya da özgürlük kisvesi altında pazarlayan bir anlayış hızla yaygınlaşıyor.
Oysa bizim medeniyetimizde sevgi; aileyi ayakta tutan, toplumu inşa eden ve nesilleri güçlü kılan en değerli unsurdur. Batı’nın tüketim çılgınlığına ve yozlaşmış değerlerine kapılmadan, kendi kültürel kodlarımızla, sevginin en yüce hâlini yaşamak ve yaşatmak bizim elimizdedir. Sevgiyi satın alınacak bir şey gibi değil, yaşanacak ve korunacak bir emanet olarak görmek gerekir.
Bugün, sahte gösterişlerin, maddi beklentilerin ötesine geçerek, aile bağlarını, vefayı, fedakârlığı ve sadakati yeniden hatırlama vaktidir. Sevgi, içi boşaltılmış tüketim alışkanlıklarıyla değil, yürekten verilen değerle anlam kazanır.
Gazze Üzerindeki Leş Kargaları ve Kirli Hesaplar
ABD Başkanı Donald Trump, Filistin toprakları üzerindeki iştahını gizlemiyor. Gazze’yi ekonomik bir fırsat olarak gören Trump, milyonlarca Filistinlinin tehcir edilmesi gerektiğini savunuyor. Bu skandal açıklamalar dünya genelinde büyük tepki çekerken, İsrail hükümeti bundan fazlasıyla memnun.
İsrail yönetimi, Filistin topraklarını tamamen boşaltma planlarını açık açık dillendiriyor. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması gerektiğini savunuyor ve tehcir planlarının hızla uygulanmasını istiyor. Ancak, Filistin halkı yurtlarını gönüllü terk etmeyeceğine göre, İsrail bu planı gerçekleştirebilmek için savaşı yeniden başlatmaya hevesleniyor. Zaten pamuk ipliğine bağlı olan ateşkes süreci, İsrail’in Hamas’ı silahsızlandırma ve bölgeden sürme talepleriyle daha da geriliyor.
Öte yandan, Netanyahu, hükümetini ayakta tutabilmek için bu kirli oyunun içinde kalmaya devam ediyor. Hamas ise bu planları görerek elindeki esirleri serbest bırakmayı şimdilik durdurduğunu duyurdu.
Ancak tüm bu planlar, aslında yıllardır süregelen bir zulmün yeni bir perdesi. İsrail, özellikle Ramazan aylarında Gazze’ye saldırılarını yoğunlaştırarak, Müslümanların en kutsal ayını bir korku ve yıkım zamanına çevirmeye çalışıyor. Mescid-i Aksa’da Müslümanları hedef alan baskınlar, bombalanan sokaklar ve açlığa mahkûm edilen çocuklar, bu zulmün en acı sahnelerinden sadece birkaçı.
Fakat İsrail’in unuttuğu bir şey var: Zulümle abad olanın sonu berbat olur. Allah’ın adaleti mutlaka tecelli eder ve mazlumların ahı yerde kalmaz. Tarih boyunca nice zalim hüküm sürmüş, nice firavunlar kendilerini dokunulmaz sanmış, ancak her biri ilahi adaletin pençesinden kaçamamıştır. Bugün Filistin’de gözyaşı döken her masumun duası, İsrail’in üzerindeki kara bulutları daha da ağırlaştırıyor.
Ortadoğu’da bir kez daha kirli hesaplar devrede. Eğer uluslararası toplum bu gelişmelere kayıtsız kalırsa, Filistin halkı için yeni bir büyük trajedi kaçınılmaz olabilir.
YORUMLAR