Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Pınar Bolluk

Bir renk, bin hikâye…

Ruj sürmek, kadınlık tarihinin en eski ritüellerinden biri. Antik Mısır’da Kleopatra’nın kırmızı böceklerden elde ettiği o cesur tonla dudaklarını boyadığı anlardan, 20. yüzyılın feminist dalgalarında “ruj”ün oy hakkı mücadelesinin sembolüne dönüştüğü günlere dek… Bir parlaklık, bir renk, aslında hiçbir zaman yalnızca bir renk olmadı. Ruj, kadının bedenini ve ruhunu süsleme hakkının manifestosuydu. Bugünse, bu küçük kılıfın içindeki renk, hâlâ aynı gücü taşıyor: Kadının kendini ifade etme özgürlüğünü.

Tarihin Tozlu Sayfalarında Bir İz: Rujun Kökleri

Rujun hikâyesi, insanlık kadar eski. Antik Sümer’de değerli taşları ezerek dudaklara süren kadınlar, Orta Çağ Avrupası’nda “şeytanî” bulunup yasaklanan kırmızılar, 1920’lerde flapper kadınların sigara içerken özgürlüklerini vurguladıkları koyu bordo… Tarih boyunca toplum, kadının dudaklarındaki renge bile hükmetmek istedi. Çünkü o renk, bir itaatsizlikti. Mesela 1912’de ABD’de kadınlar oy hakkı için yürürken, Elizabeth Arden’ın aktivistlere dağıttığı kırmızı rujlar, bir devrim sembolüydü. “Dudaklarımızla oy istiyoruz!” diye haykırıyorlardı adeta.

Bugün bile mağaza raflarındaki onlarca kırmızı tonu, o isyanın yankısını taşır: “Varlığımın rengini ben seçerim.”

Süslenmek Neden Bu Kadar “Ciddi” Bir Meseledir?

Toplum, kadının süslenmesini hep ikircikli bir zemine çekti. Bir yandan “güzellik” dayatıldı, diğer yandan makyaj yapan kadın “yapay” olmakla suçlandı. Oysa süslenmek, kadının kendine ait bir alan yaratma biçimidir. Ruj sürmek, bir maskelenme değil, tam tersine ortaya çıkma eylemidir. Sabah aynasında rengini seçen bir kadın, o günkü ruh halini, direncini, hatta meydan okuyuşunu belirler: Parlak pembe neşesini, fuşya özgüvenini, koyu mor gizemini haykırır.

Ünlü yazar Audrey Hepburn, “Hayatta mutlu olmak için iki şey gerekir: Bir kırmızı ruj, bir de gülümseyebilecek nedenler,” derken tam da bu gerçeğe değiniyordu. Ruj, kadının iç dünyasını dışavurduğu bir sanat eseridir. Ve sanat asla önemsiz değildir.

Ruj Sever Kadınlar İçin Bir Savunma: “Neden ‘Sadece’ Bir Renk Değil?”

“Neden bu kadar abartıyorsun? Sadece bir ruj!” diyenlere inat, söyleyelim: Hayır, o “sadece” bir ruj değil.

– Bir Duruştur: Dudaklarınıza sürdüğünüz mat kırmızı, bir toplantıda sözünüzü kesen erkeğe “Buraya kadar” dedirten o bakışınızın tamamlayıcısıdır.

– Bir Dildir: Annenizden miras aldığınız eski bir ruj kutusu, belki de size bıraktığı tek şeydir; her sürüşünüzde onunla konuşursunuz.

– Bir Devrimdir: LGBTİ+ hakları için yürürken dudaklarına mor süren genç bir kadın, rengiyle bile aidiyetini gösterir.

Süslenmek, kadının bedeni üzerindeki otoritesini ilan etmesidir. “Bu benim alanım, bu renk benim kararım” demektir.

“Ama Feministler Makyajı Eleştiriyor!” İddiasına Yanıt

“Makyaj, erkek egemen güzellik standartlarının aracıdır” argümanını duyar gibiyim. Evet, kimi zaman öyleydi. Ama modern feminizm, seçimi savunur. Kadının istemeyerek değil, isteyerek süslenmesi önemlidir. Ruj sürmek, bir zorunluluk değil, bir tercihtir. Önemli olan, o tercihin kadının elinden alınmamasıdır.

Frida Kahlo, kaşlarını birleştirerek ve dudaklarına kırmızı sürerek “normal” güzellik algısına isyan etmişti. Bugün de makyaj, pek çok kadın için bir direniş aracı: Trans kadınların toplumsal cinsiyet kimliklerini vurgulaması, yaşlı bir kadının “Artık rengi yakıştıramıyorum” diyenlere inat parlak turuncu sürmesi… Hepsi, “Varım ve buradayım” çığlığı.

Ruj Dolabınız Bir Sanat Galerisidir: Hepsine Yer Açın!

Her tonun bir hikâyesi vardır. Nude tonları, “fark edilmeyi değil, kendimi hissetmeyi istiyorum” der. Koyu bordo, “gücümün farkındayım”ı haykırır. Pastel pembeler, naifliğin de bir cesaret olduğunu hatırlatır. Belki de bu yüzden ruj koleksiyonu yapmak, bir tutkudur. Her yeni ton, yeni bir benlik keşfidir.

Unutmayın: Dudaklarınız, sizin için konuşur. Rujunuz, sesinizin rengidir.

Son Söz Yerine: Rujunüzü Sürün ve Çıkın!

Sevgili ruj severler, bir sonraki sabah aynanızın karşısına geçtiğinizde, şunu hatırlayın: O elinizdeki ruj, yalnızca bir kozmetik ürünü değil. Binlerce yıllık kadın mücadelesinin, kişisel direnişinizin ve sanatınızın bir uzantısı. İster günlük nude, ister cesur kırmızı sürün. Önemli olan, o rengi seçerken içinizdeki sesi dinlemeniz.

Çünkü dünya, kadının süslenme hakkını küçümsediğinde, ona en güzel yanıt daha parlak bir gülümsemedir.

Renginiz daim, dudaklarınız hep ışıldasın…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER